Sevgili yeni nesil anneler ve babalar,
Canım kardeşlerim,
Çocuk yapma, çocuk büyütme konusunda belli ki çok duyarlısınız. Çocuklarınızı çok seviyorsunuz; onlar için her türlü sıkıntıya seve seve katlanıyorsunuz, emek veriyorsunuz.
Çocuğunuzuz çok güzel olduğunu düşünüyorsunuz. Böyle düşünmenizde bir tuhaflık yok.
“Kirpi, yavrusunu pamuğum diye sever.” “Arap’a yavrusu apak gelir.” Kargaya yavrusu şahin görünür.”
Çocuk, iki- üç yaşına girip koşturmaya ve konuşmaya başlayınca sizlere bir haller oluyor. “Benim çocuğum çok zeki” sendromuna yakalanıyorsunuz. Çocuğunuzun her davranışına zekâ ile ilgili bir anlam yüklüyorsunuz.
Psikoloji eğitimi almış bir kişi olarak söylüyorum. Zekânın yüzde yetmiş beşi hatta sekseni genetiktir. Zekâ bölümü ortalama 95 olan bir çiftten üstün zekâlı bir çocuk çıkmaz.
Çocuğunuza özgüven kazandırayım derken onu şımartıyorsunuz. Onun her isteğini yerine getiriyorsunuz; hatalı davranışlarına ve arsızlıklarına göz yumuyorsunuz.
Siz böyle davrandığınız zaman çocuk istediği her şeyi yapabileceğini düşünmeye başlıyor. Kendini her şeyin merkezine koyarak narsisleşiyor.
Çocuğunuzun çok özel, çok yetenekli, çok güzel olduğunu düşünüyorsunuz. Yaşayamadıklarınızı çocuğunuz üzerinde gerçekleştirme hırsına kapılıyorsunuz ve bu hırslarınızın faturasını çocuklarınıza ödetiyorsunuz.
Onları beslerken, büyütürken işin kolayına kaçıyorsunuz. Yemeğini yesin, sussun diye eline “ipad” tutuşturuyorsunuz.
“Henüz iki yaşındayken “ipad” kullanmaya başladı.” diye övünmenize gerek yok. Bu durum, çocuğunuzun çok zeki olduğunu göstermez. Normal zekâlı her çocuk bu etkinliği yapabilir. Karmaşık olduğunu düşündüğünüz bir eylemi çocuğunuz gerçekleştirince onun bir dahi olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz.
Çocuğunuzun çok hareketli olması onun çok zeki olduğunun bir belirtisi değildir. Enerjisini boşaltamayan çocuğun düz duvara bile tırmanır. Bu duruma gereksiz anlam yükleyip “Aşırı zekâlı” diye tutturmayın.
Çocuğunun çok hareketli olduğunu söyleyip ona “Hiperaktivite” teşhisi koyuyorsunuz. Böyle söyleyerek çocuğunuzun ne kadar zeki olduğunu ima ediyorsunuz. Hiperaktivitenin beyinle ilgili ciddi bir rahatsızlık olduğunu unutuyorsunuz.
Çocuğunuz piyano kursuna gitsin, at binsin, teniz oynasın, yoga yapsın, basketbol oynasın, satranç şampiyonu olsun, yabancı dil öğrensin, doktor olsun vb. istiyorsunuz.
Ona kaldıramayacağı yükler yüklüyorsunuz; onu maymuna çeviriyorsunuz. Dengeyi ve uyumu yok ediyorsunuz. Kaş yapayım derken göz çıkarıyorsunuz.
Çocuğunuza kendi başına bir şeyler yapmasına fırsat vermiyorsunuz; her şeyi önceden planlıyorsunuz. Proje çocuk yetiştirmeye çalışıyorsunuz. Çocuklarınızı doğadan ve sevgi ortamından uzaklaştırıyorsunuz.
Kusura bakmayın ama işin tadını kaçırıyorsunuz; görmemişin oğlu gibi davranıyorsunuz. Çocuklarınızı kişisel hırslarınıza alet ediyorsunuz. Onları gösteriş dünyasının nesnesi yapıyorsunuz.
“Çocuğum bir dahi” sendromu, yeni nesil ebeveynlerde bir virüs gibi yayılıyor ve ebeveynler arasında sinsi ve acımasız bir rekabete dönüşüyor.
Özel okullar, kolejler, anaokulları, özel öğretmenler, dershaneler sizlerin bu takıntılarınızı tepe tepe kullanıyor. Müşteri kaçmasın diye: “Çocuğunuz bir harika, süper, çok yetenekli vb.” pohpohlamalarla sizleri yanıltıyorlar.
Sizin bu abartılı takıntılarınız yüzünden çocuklar çocukluklarını yaşayamıyorlar. Onların hayallerini ellerinden alıyorsunuz.
Kendisinin süper yetenekli olduğunu düşünen çocuk, sıradan bir insan olduğunu fark edince özgüvenini yitiriyor, panik ataklar başlıyor, şekeri fırlıyor, depresyona giriyor, içe kapanıyor ya da saldırgan davranışlar sergiliyor. Çok genç yaşta anti depresan kullanmaya başlıyor.
Sevgili yeni nesil ebeveynleri, canım kardeşlerim.
Çocuk büyütmek kolay, çocuk yetiştirmek zordur. Çocuklarınızın en çok ihtiyacı olan şey sevgidir. Onlara zaman ayırın, onlarla oynayın ve yaşıtlarıyla oynamaları için ortam hazırlayın. Gösteriş tuzağına yakalanmayın.
Şunu da söyleyeyim: Hayatınızda, çocuğunuzdan başka övünebileceğiniz şeyler de olmalı.
“Korkunun Gözleri Çoktur” kitabından