Hüseyin Paşa’nın tüm imkânsızlıklara karşı Girit’te yaptığı başarılar İstanbul’da saray eşrafı tarafından ne kadar takdirle karşılansa da bu başarılar tüm çıplaklığı ile Sultana iletilmiyordu. Başarı ve şöhretlerinin artmaya başlaması sarayda ocak ağalarını telaşlandırmıştı. Hüseyin Paşa’nın başarılarını gölgeleyip, önünü kesmek niyetine girmişlerdi. Bu vesile ile de Vezir-i âzam Kara Mustafa Paşa’yı da ikna ettiler. Fakat Murat Paşa serdar aleyhinde hemen karar vermekten çekinmişti. Derhal harekete geçmek yerine Girit’te ki asker kumandanlarına birer mektup yazarak Hüseyin Paşa’nın askere eziyet edip etmediğini, ganimetleri kendi hesabında kullanıp kullanmadığını ve buna benzer konularla ilgili rapor hazırlamalarını istedi.
Serdar Hüseyin Paşa Kara Murat Paşa’nın asker kumandanlarına gönderdiği bu mektupların içeriğinden haberi olmuştu. Hizmetlerinin İstanbul’da takdir görmediği üzüntüsüne kapılarak tüm asker beylerini, Rumeli Beylerbeyini ve sancak Beylerini davet ederek;
“-Baka ihtiyarlar ve gaza yoldaşları; benim sây u hizmette kusurum ve müstahak olmayana dirlik tevcih eylediğim var ise söylen; hak kelâmı ne ise diriğ etmeyin; dünya ve ahrette sizden de şahadet isterim.” dedi e ardından tüm beyler;
“-Bizim bu adada üç dört senedir bulunmamız sizin görüp gözetmeniz sayesindedir. İllâ bu makule bir büyük kale muhasarasına iki, üç sene yaz ve kış oturup mütemadi surette harbe tahammül ne mümkündür? Biz sizden her veçhile hoşdunuz ve zerre kadar incindiğimiz yoktur. Düşen mahlûlleri kılıç ehli olanlara verip müstahik olmayanlara vermediniz. Aramızda zuhur eden lâyıksız hareket dört seneden beri çekilen muhasara sıkıntısına tahammül edilemediğinden ve bıçak kemiğe dayandığındandır. Hakikat-ı hal ne ise arz ederiz.”diye cevap verdiler. Bu husus da bu şekilde İstanbul’a Vezir-i âzam Kara Mustafa Paşa’ya bildirildi.
Girit ordusundan gelen bu karar sarayda ocak ağaları başta olmak üzere Vezir-i âzam Kara Mustafa Paşa’yı mutlu etmemişti. İşler planladıkları ve arzu ettikleri türde olmamıştı. Bundan dolayı da mecburen sessiz kalmayı tercih ettiler.
Bu arada Kandiye kalesine yapılan kuşatma az sayıda askeri güçle devam etmekteydi. Hüseyin Paşa’ya Kandiye kuşatması için saraydan verilen söz gereği gelmesi icap eden dört bin takviye askere karşı ancak dört yüz kadar asker gelmişti. Ayrıca kuşatmada bir adım geri çekilmesi emri vardı. Bu da asker içinde moral bozukluğuna sebep olmuştu. Bunu öğrenen Kandiye kumandanı FrancescoMorosimi, 1650 yılının Ağustos ayında kendisine bir heyet yolladı. Buna göre Türkler tarafından esir edilen general oğluyla, Venedikliler tarafından esir edilen Ayamavra beyinin mübadelesini ve diğer esirlerinde üçer yüz kuruş verilerek serbest bırakılmasını talep ettiler. Hüseyin Paşa Merasimlerle karşıladığı heyetin bu teklifini sonuna kadar dinledikten sonra;
“-Biz general oğlunu salıvermeyiz; Ayamavra beyinin de salıverilmesi kat’iyyen muradımız değildir. Bizden esir olanlardan dolayı hatrımız kırılmaz. Zira biz buraya Allah için gaza niyetine gelmişiz; şehit ve esir olanların ecirleri Allah üzerindedir; eğer kaleyi teslim ile adadan el çekerseniz size aman verip yerlerinize götürürüz; başka türlü anlaşmak mümkün değildir.” Sözleriyle heyeti geri gönderdi.
Hüseyin Paşa’nın kendilerine taviz vermemesi Venediklileri kinlendirmişti. Türk donanmasına karşı baskın hazırlığına başladılar. Fakat Kandiye’den kaçıp Türklere sığınan birisi tarafından durumdan haber alındı. 14 Ağustos 1650’de Hüseyin Paşa’nın askeri tecrübesiyle sayıca üstün olan Venedik baskını püskürtüldü. Devam Edecek