Sokakta sorsan herkes demokrasiden, fikir özgürlüğünden yana.
Ne olduğunu bilerek ya da bilmeyerek. Tüm problemlerin temel sebebinin demokrasi eksikliği olduğunu düşünüyor.
Çünkü yaşadığı sıkışmışlığın içinden çıkabilmenin tek yolunun demokrasi olduğunu söylüyor birileri.
Ya da kendi uğradığı haksızlık için kendini özgürce savunabilmeye yani adalete ihtiyacı var.
Belki de son günlerde çok popüler bir söylem olduğundan.
İki insan bir araya geldiğinde içine düştükleri konu, son günlerde bu.
Lafa gelince mangalda kül bırakmayan söylemler, özgürlüğe övgüler, adalete özlemler…
Sırf fikrim varmış gibi görünsün diye bir fikrin peşinden can siperane koşanlar… Sorsan neyi savunduğunu, anlatabilecek kadar bile fikri olmayanlar.
Harekete geçmeden hemen önce ise benim bildiğim doğru ya böyle yaparız ya da ben küserim tavırları.
Herkes her şeyin en iyisini biliyor bizim memlekette.
O kadar sıkıcı ki ikiyüzlü tavırları.
Karşındakinin düşünce özgürlüğüne saygı duyup kendi fikrini beyan ettiğini söylerken bile, karşısındakini ikna etmeye çalışıyor, edemezse tavırlarıyla yok saymayı seçiyor.
Kısacası demokrasi ve saygının ne olduğunu bilmeden isteyen, karşısındakini dinlemesi sadece kendi düşüncesini kabul ettirme ihtiyacından gelen insanların oluşturduğu bir coğrafyada gerçekten özgürlük, gerçekten demokrasi mümkün müdür?
Yoksa gerçekten demokrasi için çabalayanlar bu coğrafya için şanssız azınlık mıdır?
Ya da belki gerçek demokrasi diye bir şey yok mudur?
Ne kadar zor değil mi bizimle aynı fikirde olmayan birini, tarafsız kalarak dinlemek, söylediğinin belki de doğru olduğunu kabul edebilmek, sinirlenmeden müdahale etmeden durabilmek..
Belki de insanın doğasına aykırıdır. Belki de bu yüzden insanlar fikri ne olursa olsun kalabalığın arkasından gitmeyi tercih ediyorlardır.
Belki de insan doğası kendi fikrinden farklı olanı görmeyi reddediyordur.