İrlandalı yazar Samuel Becket, “Godot’yu Beklerken” adlı tiyatro yapıtında eylemsizliklerine yenilmiş çaresiz insanların Godot adında bilinmeyen bir kişiyi beklemelerini anlatır. Bu insanlar gelmeyecek birini hatta hiç var olmayan birini beklerler.
Eylemsizlik yüzünden çürüyen bu insanların beklemekten başka çareleri yoktur. Bu bekleyiş amaçsızdır. Hiçbir şey yapmadan, bir adım bile atmadan, nefes bile almadan beklerler. Yaşamları beklemekle geçer.
Yurdum insanı da Godot’yu bekliyor. Hayat pahalılığının, haksızlıkların, adaletsizliklerin, hukuksuz uygulamaların, eşitsizliklerin, liyakatsizliklerin, din sömürücülüğünün, israfın, akraba-eş dost kayırmacılığının, mafyatik yapılanmaların, zamların zulümlerin, tehditlerin, eğitimi, adaleti, bilimi orta çağ karanlığına sürükleyen sistemin sona ermesini bekliyor. Sorunlarının çözülmesi için sorunların sorumlularına yalvarıyor.
Bekliyor. Susarak, korkarak, sinerek ve sürüklenerek bekliyor. Karanlığa küfrediyor ama bir mum yakmaktan korkuyor. “Ne olacak bu memleketin durumu?” demekten öte hiçbir şey yapmıyor. Eziliyor, büzülüyor ama ses çıkaramıyor. Kucağında taşıdığı yoksulluğu giderek ağırlaşıyor. Kupkuru bir ağacın yaprak vermesini bekliyor. Yeni bir fidan dikmeyi başaramıyor.
Bir avuç insan sokaklarda haykırıyor. Adalet, özgürlük, eşitlik, hak, hukuk istiyor. Kadın cinayetlerini durdurmak için, çocuk istismarlığını önlemek için, doğa katliamlarını engellemek için gösteri ve yürüyüş haklarını kullanıyorlar. Bu haklarını kullandıkları için rejimin kolluk güçleri tarafından darp ediliyorlar, gözaltına alınıyorlar, tutuklanıyorlar ama kendisini bekleme moduna alan toplumdan destek göremiyorlar.
Onlar Godot’yu bekliyorlar. Vazgeçerek, pes ederek, şükrederek bekliyorlar. Beklemeyi içselleştiriyorlar. Beklemenin dışında hiçbir beklentileri yok. Yalanlara inanarak, eziyet çekerek, tükenerek, cehennemi bu dünyada yaşayarak bekliyorlar. Sanki beklemek onların kaderiymiş gibi kendi çarmıhlarını sırtlarında taşıyorlar.
Kurtarıcı bekleyenlerin özgürlük talebi yoktur. İşte bu yüzden Kendi geleceklerini, kendi hayallerini bir başkasının iradesine bırakırlar. Diktatörler, tarikatlar, cemaatler kişilerin bu çaresizliklerine karşılık vermek üzere ortaya çıkarlar.
Kurtarıcı bekleyenler özgür olmayı göze alamazlar; çünkü özgürlük sorumlu olmayı, eyleme geçmeyi, bedel ödemeyi ve direnmeyi gerektirir. Böyle bir donanım ve cesaret onlarda olmadığı için Godot’yu beklemeye başlarlar.
Şunu belirterek yazımı toparlayayım: İçimde gençlere karşı müthiş bir umut var. Onların böyle duyarsız, tepkisiz, sorumsuz gibi davrandıklarına bakmayın. Onlar, tepkilerini bu düzeni yok sayarak gayri meşru duruma getiriyorlar. Siyasal İslamcı rejim onlardan korkuyor.