Ünlü dilbilimci Max Müller’e göre, “Türkçe insan zekasının ne büyük mucizeler yaratabileceğini gösteren bir dildir.”
“Türkçem benim ses bayrağımdır.” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dilimize olan sevgisini de hatırlatayım.
Türkçe, ağzımızda anamızın sütü gibidir: Ana sütü gibi helal, ana sütü gibi sıcak, ana sütü gibi temiz ve doyurucudur.
Hissederek konuştuğumuz ve hissettirebildiğimiz bir dildir. Düşüncelerimize derinlik kazandırır ve anlatımlarımızı zenginleştirir.
Türkçe içten ve fonetik bir dildir, özellikle şiire çok yakışır. Aşkı, sevgiyi, direnişi, tutkularımızı en iyi Türkçe ile anlatabiliriz.
Yerinde kullanabilenler için keskin bir kılıçtır. Ünlemlerin önemli olduğu bir dildir.
Türkçe, kurallarına göre yazıldığında ve konuşulduğunda son derece ilham verici, zarif ve dokunaklı bir dildir.
Türkçemiz, Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden sonra ve altı yüzyıl süren Osmanlı döneminde Arapça ve Farsça sözcüklerin saldırısına uğramıştır.
Dilimiz, bu baskılardan Anadolu Türkleri sayesinde kurtulup varlığını sürdürebilmiştir.
Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal gibi halk ozanları dilimizin ayakta kalmasına ve zenginliğini korumasına büyük emek vermişlerdir.
Kendilerini muhafazakar olarak tarif eden Osmanlı hayranları, Türkçe’nin yetersiz bir dil olduğunu, Arapça Farsça sözcüklerin bu dile zenginlik kattığını iddia ederler.
Bu doğru değildir çünkü dilimiz, Türklerin İslamiyet’i kabul etmeden önce de çok zengin bir dildi. Atatürk’ün dediği gibi: “Türk dili, dillerin en güzeli, en zengini ve en eskisidir.”
Altı yüzyıl Osmanlı baskısına direnen dilimiz özensizlik, cehalet ve gösteriş zırvalığı yüzünden kirlenmeye başladı.
“Duş almak” yerine “take ashower” diyen bir nesil yetiştirdik. Üniversite dahil en az on altı yıl Türkçe öğretimi gören bu nesil, “dahi” anlamında kullanılan “de” bağlacının ayrı yazılması gerektiğini öğrenemedi.
Dilimizi en çok yaralayanlar hiç kuşkusuz bilgisiz, donanımsız, gösteriş budalası akademisyenlerdir. Bu zavallılar, olmayan saygınlıklarını ve özgüvenlerini elde etmek için midir nedir, dilimize yabancı sözcük bulaştıran virüs gibi çalışıyorlar.
Söyler misiniz bana: “Spesifik” nedir? Peki, Kreatif” nedir? Bunların Türkçe karşılıklarını söyleseniz olmayan asaletiniz mi sarsılacak!
Son zamanlarda “Plaza dili” diye adlandırılan yarı Türkçe yarı İngilizce ucube bir dil gelişti.
Ağızlarına beton dökülmesi gereken bu sosyetik cahiller: “Kontrol edelim, denetleyelim” demek yerine “check edelim” diyerek komikleşiyorlar.
Cemal Süreya, insanlardaki bu yabancı dil takıntısından çok bıkmış olmalı ki sitemini şu şiiriyle anlatıyor:
Beş dili biliyormuş ünlü kişi
Ünlü ve saygıdeğer
Bir de Türkçe öğrense
Altı eder.
Ne olur! Ninnileriyle büyüdüğümüz dilimizi kirletmeyelim.