Bu hafta Livaneli Şarkıları isimli bir konsere gittim.
Adı üstünde, Zülfü Livaneli’nin şarkıları seslendirildi.
Tüm salon doluydu. Zülfü Livaneli de gelmişti.
Çok keyifli ve özlediğim türde bir akşamdı. Ama asıl anlatmak istediğim başka.
Ben çocuktum, evimizde Livaneli şarkıları çalardı. Edip Akbayram, Selda Bağcan gibi Livaneli şarkılarına da o zamandan aşinayım.
Çocukluk, birçok kötü şeye rağmen neşeyi kaybetmediğimiz bir dönem hayatımızda. Sözlerini anlamasam da içimdeki neşeyle eşlik ettim hep.
Sonra büyüdüm. Artık dinlerken ki duygum hüzün, öfke, çaresizlik ve umut olabilir belki ama kesinlikle neşe değildi.
Şarkıların sözlerini anlamaya, yazıldığı dönemleri öğrendikçe anlamlandırmaya ve Livaneli’yi tanımaya başladım. Kitaplarını okudum. Röportajlarını izledim. Siyasi hayatını da takip ettim.
Herkesin kafasında bir portresi vardır eminim. Birçok sıfat eklenebilir belki adının yanına ama benim için bir aydın Zülfü Livaneli.
Çok yönlü bir sanatçı olmasının yanında bir duruşu olan ve bunu hayatında sürdürebilmiş bir insan.
Saygı duyulmayı hak ediyor. Artık o kadar az kaldılar ki.
Konserde dikkatimi çeken ise her yaş grubundan insan olmasıydı. Müziğin zamansızlığı böyle bir şey sanırım.
Ama asıl önemli olan, halen bu ülkede yaşayan insanlar olarak aynı duyguları paylaşıyor olmamız. Livaneli şarkıları bu ülkede yaşanan acılardan beslenmiş olsa da hala pek bir şeyin değişmediğini açıkça gösteriyor.
Bazı durumlar eskisinden de kötü belki. Yine de o salonda, her yaştan insan bu şarkılara eşlik ediyorsa hala umut var. Çünkü hiç az değiliz.
Her gün azaldığımızı, umut kalmadığını hissettiren haberlere maruz kalsak da bir avuç kötünün, kalabalık bir iyiyi alt etme çabasına teslim olamayız.
Hiç az değiliz. Livaneli’nin dediği gibi ‘farklılıklarımızı bir kenara bırakalım, benzerliklerimize odaklanalım’