Yaşlılara saygı haftasıydı geçen hafta.
1982 yılında “Dünya Sağlık Örgütü” ilan etmiş
İhtiyaç duymuşlar, ilan etmişler.
Peki, bize ne oluyor?
Bizim böyle bir sorunumuz var mı?
Yaşlı dediklerimiz anamız babamız, eşimiz, dostumuz,
Kendi ayakları üzerinde duramaz hale gelmiş insanımız ise
Bu konuda zaafımız olduğunu düşünmek istemiyorum ben.
*
Son zamanların moda tabiri ile genç kalmanın,
Öyle söylendiği gibi diyet, spor ve aktivitelerle ilgisi yok.
Olsa olsa hayatı nasıl gördüğünüzle ilgili olabilir.
İçinde yaşadığınız toplum,
60 yaşına gelmiş birisine, yaşlı diyorsa,
Genç kalma şansınız kalmaz.
Buna bir de sözde tıp uzmanlarının eklediği
kolesterol-şeker paranoyasını katarsak,
40 yaşında ihtiyarlar insanlar.
Kendilerini genç hissedemedikleri için.
*
Bizler bunlarla da yetinmiyor, nasıl giyinmeleri gerektiğini,
Hangi renkleri seçeceklerini belirliyoruz.
Kafamızda bir kalıp var.
Kimin hangi yaşta ne giyeceğini söylüyor.
Yaşına göre davran, direktifi, tam da böyle bir şey.
40’ında, hoplayıp zıplama, yakışır mı sana.
50’sinde, ağır oturaklı ol.
60’ında, başını öne eğ, belini bük, yaşlanıyorsun artık,
70’inde sağlıklı da olsan iki büklüm yürüyeceksin.
*
Bu kadar da değil,
Aynı topluma göre, gençlik. 16-25 yaş arası bir dönem.
Bu dönem geçtikten sonra yak eline kınayı.
30 yaşına girmişseniz genç değilsiniz artık.
Bu kadar meraklıyız yaşlandırmaya.
*
Bana göre, başka birine ihtiyaç duymadan ayakta kalabilen,
Kendi işini görebilen herkes gençtir.
Yani, her yaşta genç olabilir insan.
Sahip olduğu düşünce nedeniyle yaşlanmamışsa.