Çok önceden tanırız bazılarını.
Çocukluk arkadaşım, birlikte büyüdük, dediklerimiz vardır içlerinde.
Hiç tanımadığımızı fark ettiklerimiz olur, yolun bir yerinde.
*
Bazen, geçen yıl, geçen ay tanıdıklarımız olur.
Dilimiz yanmıştır, kuşkuyla yaklaşırız başlangıçta.
Çok sürmez, çekingenliğimiz biter.
Geç tanımışım, diye hayıflanırken
Daha erken girseydi hayatıma, diye mırıldanırız.
Aratmazlar, çocukluk arkadaşlarını.
*
Çocukluğundan beri tanırım, dediklerimiz ile
Yeni tanıyıp sevdiklerimiz arasında gidip gelmemizin nedeni, hayal kırıklığı yaşamamaktır aslında.
Tedbirli olmayı düşünüp planlarken hangisinin daha önemli, hangisinin daha samimi olduğunu sorgularken yeni olanlar olur favorimiz bazen.
*
Eski olan her şeyle birlikte, sorgular kendini insan.
Zaman alır belki ama yapar bunu.
Samimi olabilirse bulur kendisiyle birlikte, diğerlerindeki yanlış ve aksayan yanları.
Bazen susmak mı gerekir? Diye sorar.
Ya da yapılan yanlışları, insanların yüzüne vurmamak mı gerekir, diye düşünür.
*
Belki sineye çekmek gerekir, derken susmanın, dövmekten beter olabileceğini hatırlar.
Sineye çekmek de neymiş? İtirazıyla yüzleşir.
Kafasındaki bu değildir.
Bilmeli her şeyi, diye geçirir aklından, onun hakkı olduğuna inanarak.
Dürüst olmaktır asıl olan, samimi olmaktır.
Yanında sesli olarak düşünebilmektir, diye sürdürür itirazlarını.
*
Sonra mı?
Çekilirsin içindeki kuytu köşene.
Kendinle kalmak istersin.
Umutların vardır bu köşede,
Gerçekleşmesi için mücadele ettiğin umutların.
Kimsenin yok etmesine izin vermediğin umutlarındır onlar.
Yanı başlarında ise gerçekleşmeyen hayallerin durur.
Aynı anda umutlarını ve hayallerini paylaştığın insanlar gelir aklına.
Yine dönersin günlük hayata.
Gerçek hayattasındır artık ve başlarsın yeniden sorgulamaya,
*
Susmayı öğrenemezsin,
Aklındakini paylaşırsın her zaman.
Herkesten beklediğin de budur aslında.
Ama öyle değildir hayat,
Öyle değildir insanlar.
Sözün emanet olduğu çoktan unutulmuştur.
Sözün adamlık olduğu, delikanlılık olduğu, ağızlarda sakızdır sadece.