Psikiyatristlere ve siyaset bilimcilere göre, akıl tutulması bir beyin hasarıdır. Bu durumu akıl hastalığı olarak değerlendiren bilim insanları da vardır. Yönetici hastalığı olarak bilinir. Akıl tutulmasının kaynağında kibir, hırs, liyakatsizlik, benmerkezcilik, eziklik, yeteneksizlik, panik, nepotizm ve suçluluk duygusu yatar.
Akıl tutulması, akıl yoksullarının çok sık ve kolayca yakalandığı bir enfeksiyondur. Bu hastalığa yakalanan kişi algılama, anlama, akıl yürütme, analiz etme, düşünme yeteneğini yitirir; zaten sorunlu olan aklından yararlanamaz. Saçma sapan, riskli, mantık ve hukuk dışı uygulamalara girişir. Kendisine rakip olarak gördüğü kişileri itibarsızlaştırmak için akla ziyan hilelere, baskılara, iftiralara, algı yönetimine ve provokasyonlara başvurur. Toplumun sinir uçlarıyla ve ayarlarıyla oynar. Kaos ortamı yaratmaya çalışır.
Akıl tutulmasının ne kadar tehlikeli bir hastalık olduğunu daha iyi anlatabilmek için birkaç örnek vereyim: Hakkında soruşturma açılan ve savcılık tarafından davet edildiğinde hiç gecikmeden ifadesini verecek olan üst düzey bir yöneticinin, güvenlik güçlerince evi basılarak sabahın köründe yaka paça gözaltına alınması akıl tutulmasıdır.
Tecavüz edeni değil de tecavüz edileni suçlamak ve tecavüze uğrayan bir kadını tecavüzcüsüyle evlendirmeye kalkışmak, altı yaşında bir kız çocuğunun evlendirilebileceğini söyleyen bir meczuba konferans verdirmek, iktidarı eleştirenleri, yolsuzlukları ortaya çıkaran gazetecileri hapse atmak, bağımsız yayıncılık yapan medya organlarını susturmak için ağır cezalar vermek, muhalifleri teröristlikle, vatan hainliği ile suçlamak, tehdit etmek, aydınları sindirmeye çalışmak vb. durumlar birer akıl tutulmasıdır.
Akıl tutulması, zayıf akıllıların beyinlerindeki nöronların kısa devre yapması nedeniyle hasara uğraması ve işlevsiz kalmasıdır. Beyinleri hasara uğrayan bu kişiler, gerçeklerle bağlantılarını koparırlar. Kendilerini deha sanırlar ama aslında kullanışlı aparattan başka bir şey değildirler çünkü onun aklı başka bir aklın yörüngesine girmiştir. Yönettiğini sanırlar ama yönetildiklerinin fark edemezler. Demokrasinin sözüne bile katlanamazlar. Bildikleri tek şey baskı, zulüm ve şiddet uygulamaktır. Olası tepkileri öngöremezler çünkü düşünmeden hareket ederler. Vicdansız, zalim, frensiz ve dengesizdirler.
Beyinleri hasara uğrayan bu kişiler, sorgusuz sualsiz işten atılanlarla, işkence yapılan gençlerle, yoksullukla, açlıkla, çöken ekonomiyle, adaletin dengesinin bozulmasıyla, yolsuzluklarla ilgilenmezler. Muhalif olan herkesin taleplerine ve haklarına kör, sağır ve vicdansızdır.
Bu hastalıktan mustarip olan kişiler her şeyi bilirler. Farklı düşüncelere ve eleştirilere katlanamazlar çünkü özeleştiri yapabilme yetenekleri kurumuştur. O, sınırsız bir popülizmle ve algı yönetimiyle halkın en ilkel ve yıkıcı duygularını kaşır.
Akıl tutulması hastalığına yakalanan kişi hamaset siyasetiyle oy avcılığı yapar, dinci ve faşizan uygulamalarla insanları sindirmeye çalışır, eğitimi dinselleştirmek için yoğun bir çaba içine girer, nefret suçu işlemekten çekinmez, insanları ötekileştirir, hapse attığı gençler, aydınlar, gazeteciler ve sanatçılar üzerinden halka sopa gösterir, kendi yaşam biçimini halka dayatır. Bunlar olaylara başkalarının gözüyle bakmayı beceremezler, empati kuramazlar. Böyle bir istekleri de yoktur.
Bu akıl tutulmasının neden olduğu yıkımlar karşısında akıllı ve çağdaş insanlara düşen görev direnmektir. Kendimiz olabilmek, kendimiz kalabilmek için direneceğiz.
