Bilimde Ölümsüzlük Arayışları

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İstanbul’daki Zincirlikuyu mezarlığına yolu düşenler bilir. Mezarlığın giriş kapısında şöyle yazar: “Her canlı bir gün ölümü tadacaktır.” Ölüm kaçınılmazdır. Tanrı öyle buyurmuştur. İnsanlar bu gerçeği unutmamalıdır.

Bilim insanları bu kaderci yaklaşımı benimsemez. Onlara göre ölüm bir kader değil sadece teknik bir sorundur. İnsanlar Tanrı buyurduğu için değil kalp krizi, kanser, böbrek yetmezliği, enfeksiyon gibi pek çok teknik nedenlerden ölmektedirler. Her teknik sorunun da teknik bir çözümü vardır.

Kanser vücutta ilerlerse ilaçlarla ya da radyasyonla yok edilebilir. Kalp teklemeye başlayınca elektroşokla tekrar harekete geçirilebilir ya da yeni bir kalple değiştirilebilir. Vücutta bakteriler yayılırsa   antibiyotiklerle kontrol altına alınabilir. Şu anda çözülemeyen sorunlar da var ama bilim onların da çaresini bulmak için çalışıyor.

Bilim insanları hastalık ve yaşlılığa neden olan biyolojik, genetik ve hormonal sistemleri inceliyor. Yeni ilaçlar ve devrim niteliğinde yeni tedavi yöntemleri geliştiriliyor. Yapay organlar üreterek yaşamımızı uzatmaya çalışıyorlar.

Bilim insanları yakın zamana kadar bu tür söylemlerden kaçınırlardı; çünkü ölümü yenme hedefi çok uzak bir hedefti. İnsanlarda nedensiz bir beklenti yaratmaktan çekiniyorlardı.

Şimdi durum değişti. Bilimsel devrimin en önemli projesi insanlığa ebedi yaşam olanağı sunmaktır. Ölümü ortadan kaldırmak şimdilik uzak bir hedeftir ama bilim insanları birkaç yüzyıl önce hayal bile edilemeyen pek çok şeyi başardı. Önceden çok hafif yaralar bile enfeksiyon kaparak kangrene dönüşür ve hasta acılar içinde ölürdü.

Savaş sırasında yaralanan askerlerin kol ve bacakları kangren korkusuyla hemen kesilirdi. Bu operasyonlar anestezi kullanılmadan yapılırdı; çünkü ilk anestetiklerden olan eter, kloroform ve morfin bulunmamıştı. Cerrahide sadece bıçak ve testere kullanılıyordu. 19. Yüzyıl gibi yakın tarihte bile en iyi doktorlar enfeksiyonları nasıl önleyeceklerini, çürümeyi nasıl durduracaklarını bilmiyorlardı.

İki yüz yıl içinde tüm bunlar inanılmayacak ölçüde gelişti. Haplar, enjeksiyonlar ve çok karmaşık ameliyatlar insanları pek çok hastalıktan ve yaralardan kurtardı. Oysa modern öncesi insanlar bunları ölümün bir bahanesi olarak kabulleniyorlardı. “Ecel geldi cihane baş ağrısı bahane.” diyorlardı.

Ortalama yaşam süresi, bin dokuz yüz ellili yıllarda elli beş civarındaydı. Bugün geri bıraktırılmış ülkelerde bile yetmiş oldu. Gelişmiş ülkelerde bu süre doksanlara fırladı. Çocuk ölümleri geriledi. Yirminci yüzyıla kadar özellikle tarım toplumlarında yaşayan çocukların ortalama üçte biri yetişkinliğe ulaşamıyordu.

Bu istatistiki bilgileri daha iyi anlamak için bir örnek verelim. Önceki dönemlerde ülkeleri yöneten krallar, padişahlar, diktatörler ve onların çocukları saraylarda yaşarlar, en iyi şekilde beslenirlerdi. Çok kaliteli giysileri vardı, yakacakları boldu. Hizmetliler ordusu onlar için çalışırdı ve en iyi doktorlar emirlerindeydi ama çocuklarının pek azı yetişkinliğe ulaşabiliyordu.

Ölümsüzlük arayışı ne zaman sonuçlanacak? Yüzyıl sonra mı? Beş yüzyıl sonra mı? Belki bin yıl sonra. Bilimsel gelişmelere baktığımızda iyimser olmak için çok ciddi nedenlerimiz var. Nano teknoloji uzmanları biyolojik bir bağışıklık sistemini geliştiriyorlar. Bu sistem vücudumuza girerek kan damarlarımızı açacak, virüslerle savaşacak, kanserli hücreleri yok edecek ve yaşlanmayı tersine çevirebilecektir. Bu gelişmelerin toplumun yapısında ve inanç sisteminde çok köklü değişikliklere yol açacak.

1
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Bilimde Ölümsüzlük Arayışları
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.