Yılda iki sefer kullandığım, özenle muhafaza ettiğim dolma kalemimi kutusundan çıkardım. Mürekkebini doldurdum. Önümde duran müsvedde kağıda ismimi yazdım birkaç kez. İmzamı attım. Karneleri önüme koydum. Her dönem yaptığım gibi şimdi de karneleri bu dolma kalemimle imzalayacağım.
Bu cuma, karne günü. Değişen pek çok şey olmasına karşın karne günlerinin heyecanı değişmiyor bence ya da bu heyecanı hâlâ yaşayabilen meslektaşlarım var etrafımda. Karneleri poşet dosyalara koyup dosyalara gülen surat yapıştıranlar, dosyanın içine birer çikolata koyanlar, o gün daha şık giyinenler… Ne güzel tüm bunlar. Bu karne gününde ise benim içim buruk olacak…
Mesleğe başladığımdan bu yana her yıl eylül ayında okulun açıldığı gün sabah saatlerinde çalar telefonum. Bakarım ki ilkokul öğretmenim arıyor. Kaç yaşıma geldim ama ilkokul öğretmenim ile konuşacak olduğumda içimdeki çocuk mavi önlüğü ve beyaz yakasıyla sevinçli bir heyecan içinde çıkıverir ortaya. "Günaydın Seher Öğretmen'im! Eğitim öğretim yılını tebrik ederim kızım. Çocuklarınla çok güzel bir yıl geçirmeni dilerim…" der benim canım öğretmenim. Duygulanırız bu kısa sohbetimizde, bazen titrer sesimiz. Bilmem ki niye… Geçen yıllara mı? Yıllar geçse de daim olan bu heyecana ve sevgiye mi? Öğrencilerimle o yılın ilk dersini yapmadan ben ilkokul öğretmenim ile konuşmuş olurum. Bir çocuğun katıldığı ilk müsameredeki o tatlı heyecana bürünüp girerim sınıfa. Kaç yaşıma gelsem de öğretmenimin bir telefonu beni her şeye rağmen çocuklar gibi sevindirir, umutlandırır.
Bu yıl da aramıştı sevgili öğretmenim beni. Güneşli, tatlı bir eylül sabahı okula gitmek için yola çıkmadan balkonumda çayımı içiyordum. Birkaç dakikalık sohbetimiz bana yine umut vermiş, o çocuksu heyecan kaplamıştı içimi. Yüzümde gülümsemeyle gitmiştim okula. "Yıl sonunda karne günü ben öğretmenimden önce davranıp arayayım kendisini." diye geçirmiştim gönlümden.
Bu yılın kış aylarından birinde akşamleyin telefonum çaldı. Telefonun ekranında öğretmenimin ismini gördüm fakat arayan öğretmenimin kızıydı. O akşam aldığı haberle içimdeki çocuk, mavi önlüğünü ve beyaz yakasını gözyaşlarıyla katlayıp onları da öğretmeniyle birlikte sonsuzluğa uğurladı.
Her yıl karneleri imzaladığım dolma kaleme gelince… Eğitim fakültesini kazandığımın haberini aldığımız yaz, bir akşam babam eve geldiğinde "Öğretmenin Hasan Gedikli'nin selamı var, seni tebrik ediyor." deyip bana bu kalemi uzattı. Mavi mürekkepli bu dolma kalem, öğretmenimin her daim gömlek cebinde olan kalemdi.
Bir kalem, bir kitap… Bir şiir, bir türkü… Bir cümle veya cesaret veren bir bakış… Mühim olanın her daim "öğrenci kalabilmek" olduğunu bilen öğretmenlere saygıyla… İyi tatiller!