Hepimiz başka bir yerden bakıyoruz hayata. Daha doğrusu kendi deneyimlerimizden bakıyor ve görüyoruz yaşananları.
Bir söz gördüm sosyal medyada, okuduğumda etkilendim ve arkadaşıma gönderdim.
‘Bazı şeyleri söylemiyor oluşum hissetmediğim anlamına gelmez.’
Ben okuduğumda, bahsedilen hissin acı, kalp kırıklığı, hayal kırıklığı olduğunu düşünmüştüm. Ve yazana hak vermiştim.
Gerçekten bazı hisleri söylemenin anlamı olmayabilir ama bu hissetmediğimiz anlamına gelmez dedim.
Arkadaşım ise ona gönderdikten sonra bana şunu yazdı: Ben bunu kabul etmiyorum. Hissediyorsan söyleyeceksin, söylemezsen ben nerden bilebilirim. Göstermek yetmez ben duymak isterim.
Mesajını okuduğumda kafam karıştı. Bu sözün sevgi ile ilgili olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Ama doğru, olabilir.
Sevgisini ifade etmekten geri duran biri de yazmış olabilir bu sözü.
İşte bu haftanın aydınlanması bu oldu benim için.
Bir yazı birçok anlam içerebiliyor. Bir durum görünenden farklı olabiliyor. Bir davranışın ardındaki niyet ilk bakışta gözden kaçabiliyor. Aynı sahneyi beraber deneyimlemiş iki kişinin gördüklerinden anladığı bambaşka olabiliyor.
Peki, nedir farkı yaratan?
Kişisel tarihimiz, deneyimlerimiz, travmalarımız belki.
Belki de karakterimiz.
Karakter de deneyimlerle şekilleniyor büyük ölçüde diyebilirsiniz. Ancak ben insanların doğuştan getirdiği baskın karakter özellikleri olduğunu düşünüyorum. Deneyimler yalnızca baskın yanlarımızı törpülemeye ve belki gizlemeye yardımcı oluyor. Bu benim fikrim tabii
Sonuçta hayatın içinde, kendimizi korumak adına, zamanla gelişen önyargılarımız gerçekleri tam olarak görüp anlamaya engel oluyor olabilir mi?
Deneyim dediğimiz şey yeniye kör olmaya ve ilerlemeye engel olabilir mi?
Önyargılarımıza rağmen başka bir açıdan da bakmaya, en azından denemeye cesaretimiz var mı?
.