Türkiye Cumhuriyeti sıradan bir cumhuriyet değildir. Hanedanın tükenişi ya da basit bir darbe sonucunda kurulmadı. Devrimle kuruldu. Temelinde bir ölüm-kalım savaşı ve özünde çok şeyi değiştirmeye yönelik bir devrimcilik yatar.
Devrimci cumhuriyet ülke bağımsızlığı, ulus bütünlüğü ve laiklik gibi temel kavramlar üzerinde kuruldu. Demokratik sürecin çerçevesini bu kavramlar oluşturdu. Kendisini korumak için yarı askeri kuruluşlara ve SA vb. faşist kıtalara gerek duymadı.
Çağdaş uygarlığa ulaşmak ve o düzeyi aşmak için uzun soluklu bir toplum projesiyle yola çıkıldı. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti gençlere emanet etmesi bu projenin bir parçasıdır.
Devrimci cumhuriyetin en büyük başarısı, düşünce, sanat ve kültür alanlarında evrensel değerlerin önünü açmasıdır. Laik ve hümanist eğitimin şimdiye kadar bu hedefi tutturamamış olması aynı çabalardan vazgeçmek için bir gerekçe olamaz. Başlangıçta açılan yol, daha yoğun ve daha tutarlı şekilde zorlanmalıdır.
Günümüzün “demokrasi havarileri”, çağdaş uygarlığın gereklerine yönelme projesini içselleştiremediler. Sinsice uygulamaya soktukları karşı- devrim akımı için cumhuriyetin ilkelerini tehdit etmeye başladılar.
Türkiye 1950 yılından beri sağcı iktidarlar tarafından yönetiliyor. İslamcı zihniyet bu iktidarlar döneminde palazlanarak inanç alanından çıkıp toplumsal alana indi ve Cumhuriyetimiz için tehlikeli virüsler üretmeye başladı. Bilimselliği ve akılcılığı öne çıkaran ve toplumu değiştirmeye çalışan cumhuriyet bu virüsler karşısında savunmasız kaldı. Özellikle laiklik ilkesi aşındırıldı.
Tarikatlar ve cemaatler neredeyse çeyrek yüzyıldan beri düze indiler. Karanlık mekanlarından çıktılar. Kendilerini gizleme ihtiyacını duymuyorlar. Cumhuriyetin kurucularına hakaret edebiliyorlar. Cumhuriyetin maddi ve kültürel değerlerini aşındırmak ve peşkeş çekmek için her yolu deniyorlar.
Dinci zihniyet laiklik ilkesini aşındırınca bilimde, hukukta, sanatta, düşünce özgürlüğünde ve toplum yaşamında baskı kurmaya başladı. Demokrasimiz demagogların elinde cumhuriyete yönelik sinsice girişimlerini kamufle etmeye yarayan bir yönetim biçimine dönüştü.
Türkiye’de “Cumhuriyetçiyim” demek o kadar kolay ve ucuz olmamalıdır. Cumhuriyetçi geçinip cumhuriyeti sadece bir devlet biçimi gibi görüp marşlarla törenlerle yetinmek, bu bozuk düzene tepkisiz kalmak, üç maymunu oynamak Cumhuriyeti kemirenlerin değirmenine su taşımaktır.
Cumhuriyetimizi kuruluşundaki devrimci felsefe doğrultusunda yeniden düşünmek, kurumlarını çağın gereklerine uygun şekilde yeniden düzenlemek zorundayız. Toplumu orta çağ karanlığına sürükleyen dinci kuşatmayı kaldırarak yeniden dirilişi gerçekleştirebiliriz.