İbrahim Amcacığım,
Sana bu satırları yazıyorum. Yarın takvimler 17 Nisan'ı gösterecek. Köy Enstitülerinin Kuruluş Yıl Dönümü… Seni arayamadığım ikinci 17 Nisan olacak bu. Seni arayamadığım üç 24 Kasım, iki 16 Mart geçti. Benim seni anmadığım tek bir gün bile oldu mu? Sanmam…
Kendi eserin olan yağlı boya tablolardan birini bana hediye etmiştin, evimin başköşesinde duruyor, her gün gözümün önünde. İlk zamanlar baktıkça gözlerim dolduğundan ve hatta zaman zaman çok ağladığımdan tabloyu bir süreliğine kaldırmayı bile düşünmedim değil. Sonra baktım ki evimdeki tablolardan birini de birlikte almıştık seninle Söğüt'te gerçekleştirilen Yörük şenliklerinin birinden. İkisini birden kaldırsam bu sefer de tabloların yerlerinin boşluğu senin yokluğunu bana anımsatmayacak mıydı sanki? Vazgeçtim. İkisine de dokunmadım tabloların. Aynı yerde duruyor, senin benim gönlümdeki yerin gibi İbrahim amcacığım.
Her 17 Nisan'da arardım seni. Köy enstitülerinin yarım kalmış bir mucize olduğundan bahsederdik. Kahırlanırdık, öfkelenirdik. Hasan Ali Yücel'i, İsmail Hakkı Tonguç'u, Fakir Baykurt'u anardık. Bu isimleri anmak bile umutlandırırdı bizi hemen. Her şeyin bir gün daha iyi ve daha güzel olacağına dair inancımızı tazelerdik sohbetimizle.
Arifiye Öğretmen Okulu mezunuydun. Köy enstitüsü kökenli öğretmenlerin öğrencisi olduğundan kıvançla bahsederdin. Öğretmen okulu yıllarına dair fotoğraflarına bakardık ara sıra. Ben de ne kadar şanslı olduğumu her fırsatta dile getirirdim sana. Çünkü kapı komşumuzdun sen İbrahim amca! Senin kütüphanen, eli çok lezzetli eşin Hakime yengemin mutfağı sınırsızca açıktı bana ve kardeşime. Senin sayende daha liseyi bitirmeden bitirdim Fakir Baykurt'un neredeyse tüm kitaplarını. Yaşar Kemal'in okuduğum ilk kitabı senin kitaplığındandı. İnternetten haberimiz dahi olmadığı yıllarda senin ansiklopedilerinden yaptım ödevlerimi. Editörümdün benim. Yazdığım kompozisyonları sana okurdum ilk.
Eğitim fakültesini kazandığım gün bana kocaman bir çiçek almıştın. Bir de not yazmıştın. Notun her kelimesi aklımda. Çanakkale'de öğrenciydim, beni ziyarete gelmiştiniz Hakime yengem ile. Sen emekli olduktan sonraki ben devlet memuru olmadan evvelki zamanlarda Bursa'da buluşurduk da mitinglere giderdik beraber. Ne heyecanla… Atandım, Gaziantep'e gittim, oraya da gelip beni ziyaret ettiniz. Ne çok anımız var. Ne çok…
Köyü Gökçesu ilgili folklor araştırmaları yapan, kişisel resim sergileri açan, doğada gezip taş toplayıp onları özenle kesip inceleyen ve kanseri yenmiş bir insan İbrahim Gönteki. Canım İbrahim amcam…
Aramızdan kovid sebebiyle ayrılalı iki buçuk yıl oluyor. Kovid aşılarının uygulanmaya başlanmadığı zamanlar daha… Ne zaman aşı karşıtı biriyle konuşsam "Senin İbrahim amcan kovid sebebiyle göçüp gitmedi ki konuşursun tabii böyle…" diye geçiriyorum içimden ama ses etmiyorum. Saygılı olmak gerek fikirlere.
Yarın 17 Nisan. Ben içten içe gururlanacağım çünkü köy enstitüsü geleneğiyle yetişmiş bir öğretmen komşum vardı benim. Hep düşünürüm "Ben de İbrahim amcam gibi bir öğretmen komşu teyze olabilir miyim?" diye. Olmak gerek. Gelincik tohumları gibi serpilmiş umutları yeşertmek gerek çünkü bu dünyadan İbrahim amcam gibi insanlar geçti.
Sen gittiğinden beri dünya aynı dönüyor işte… Bursa Spor kümeden düşmüştü ya hani oradan iyi haber yok. Ve… Hakime yengemin yemekleri hâlâ çok lezzetli. Işıklar içinde uyu İbrahim amca. Bu satırları okuyan tüm sevdiklerinden dilektir sana…