Üretmekten çok seviyoruz tüketmeyi.
Belki de bu nedenle, çok seviyoruz, al-sat işini.
Üretmeden tüketen bir topluma dönüştük.
Bu bir sorun.
*
Her gece televizyon ekranlarında izlediğimiz başka hayatları,
Gerçekle ilgisi olup olmadığına bakmaksızın kabulleniyor
Ve günün en önemli konusu edasıyla anlatıyoruz.
*
Hepimiz, ayrı ayrı kanallarda, ayrı ayrı programlardayız belki ama
Aynı yerde buluşuyoruz.
İzlediğimiz hayatlara imreniyor, onların dertleriyle dertleniyoruz.
Sayıları gün geçtikçe artan yorumcuların anlattıklarına inanıyor,
Gönüllü taşıyıcıları oluyoruz.
*
Hayatımızın hiçbir alanında, ürettiğimiz bir şey yok.
Hazır hayatları, hazır düşünceleri, hazır reçeteleri tüketiyoruz.
Başkaları gibi düşünüyor, başkaları gibi yaşıyor
Ve başkaları gibi giyinip başkaları gibi konuşuyoruz.
Bu da bir tür tüketim.
*
Duygularımıza, ümitlerimize yenilerini eklemek yerine,
Boş hayatları, senaryoları izleyerek tüketiyoruz ömrümüzü.
Ne oldu o sohbetlerimize, dertleşmelerimize, paylaşımlarımıza.
Komşusunun, arkadaşının, kardeşinin, hatta anne-babasının,
Neler yaşadığını bilen kaç kişi kaldı.
En son hangisiyle oturup dertleştiniz.
Hangisinin derdiyle oturup ağladınız?
Hangi anısını ya da sırrını paylaştınız?
Hatırlayanınız var mı?
*
Yirmi yaşında bir üniversite öğrencisinin,
Hasta babasını soran bir tanıdığına,
“ birkaç gündür görmedim, ameliyat olacaktı” derken,
İçinde bulunduğu rahatlığını anlamak kolay mı?