Dünyanın belki de daha güzel bir yer olduğu, her şeyin daha nahif ve ince olduğu yıllarda üretilmiş bir çay fincanı aldım. Bu çağa has sıkıntılar beni rahatsız ettiğinde dünyanın bir zamanlar çok güzel bir yer olduğunu ama buna rağmen o yıllarda da pek çok sorunun var olduğunu ve dünyanın her şeyi atlatarak dönmeye devam ettiğini kendime hatırlatayım diye edindim bu fincanı.
Almanya'da üretilmiş. Almanya'da kim bilir hangi emekçi eller imal etti bu fincanı, kimlerin eliyle emeğiyle birinin mutfağını süsledi? Bir zamanlar takım olan bu fincanlarla kim bilir hangi sıkı ahbaplar karşılıklı çay içti? Eski dostlar hangi hatıralarını yâd ettiler kahvelerini yudumlarken karşılıklı? Neler konuşuldu bu fincan ile çay, kahve içilirken? Üretildiği yerden benim masama gelene dek kaç dilde kahkahalara şahit oldu acaba? Kimse bilmez…
Böyle güzel hislerle çayımı, kahvemi içiyordum bu incecik porselen fincanla. Ta ki bir gün "YUGOSLAVIA" damgalı bir fincana rastlayana dek… Yugoslavya… 2022 yılındayız. Artık öyle bir ülke yok dünya siyasi haritasında. Yugoslavya dağıldı. Dağılırken de kanları donduracak katliamlarım utancını bıraktı dünya tarihine.
Çocuktum. 90'lı yılların başında televizyondan duyduğum haberler aklımda. Babaannemin haberlerden sonra dolan gözleri… Ailemin konu hakkında çocuklardan gizli gizli konuşmaları… Yıllar içinde çekilen belgeseller, filmler ile yazılan kitaplar ile yaşanan acıların boyutunun ekranlara yansıyandan çok daha fazlası olduğunu anladım elbette.
Söyle bakalım beyaz porselen fincan, Yugoslavya'dan buralara nasıl geldin sen? Farklı etnik kökenlere sahip iki arkadaş senden kahvelerini yudumlarken tatlı tatlı sohbet ederlerdi değil mi?
Duyduğun şen kahkahalar acılı feryatlara dönüşüverdi bir gün. Kahrından çatlamadan nasıl böyle pırıl pırıl kaldın? Acaba seni evinden aldığı birkaç parça eşyanın arasına gözyaşlarıyla sardı da bir Boşnak kadın ve sen onunla beraber tüm acıları, hatıraları ve kırk yıllık hatırları sınırın öte yanında mı bıraktın? Pırıl pırılsın…
Sen bırakmışsın her şeyi geride, belli. Seni imal edenler, bir zamanlar çayını senden keyifle içmiş olanlar da senin gibi bırakabildi mi bütün acıları geride? Sanmıyorum. Peki benim evimdeki Almanya yapımı incecik porselen fincana ne demeli? İkinci Dünya Savaşı'nı görmüş bu fincan. Aman… Ben de ne kadar iyimser ve hayalperestim böyle! Yok, dünya daha güzel bir yermiş o zamanlar gibi düşünceler…
Bırakıyorum rafa bu Avrupalı fincanları. Bir antika fincan merakım vardı. O da bir türlü son bulmayan ırkçı politikaların kurbanı oldu. Bırakayım rafa bu Avrupalı fincanları, dedim. Dedim ama vazgeçtim. Eminim ki bu fincanlarda karşılıklı kahvelerini içen eski dostlar birbirine düşman olmamıştır. Her şeye rağmen "insan" kalabilenlerin hatıralarına saygıyla…
Hatrı kırk yıl olan fincan değil zaten.