Bazı günler erken kalkarım.
Onlardan biridir 10 Kasım.
Ata’mın, aramızdan ayrılışının yıldönümünde uyuyamam.
Bir de merak ederim, ne yapılıyor? Nasıl yapılıyor? Diye.
İçim daralır, çatacak insan ararım.
İşin güzel yanı ise bunun farkında olmamdır.
*
Hemen her 10 Kasım anma etkinliklerinde, konuşmacılardan en az biri
Atatürk’ü anmanın, yas tutmak olmadığını,
Önemli olanın, Atatürk’ü anlamak olduğunu söyler.
İşte o zaman gelir aklıma, 10 Kasım’ın, annemle babamın evlendikleri gün olduğu.
Düğünlerinde davul çalınmamış, eğlence yapılmamış.
Babam, her konusu açıldığında, “yas günüydü” der, hesap edemediklerini söyler,
Mahcup bir edayla “tam da o güne denk getirmişiz” diye eklerdi.
Annem ise “Biz yine bir şeyler yaptık, eğlendik ama erkekler öylece oturdular”
Derken, yasağı nasıl deldiklerini anlatırdı.
*
Çalgı yasakları sonraki yıllarda da devam etti.
Günün birinde, Atatürk’ü yas tutarak anmak yerine,
Onu anlamanın ve anladığımızı göstermenin önemini kavradık.
*
Peki, bizler Atatürk’ü anlamakta neden geç kaldık?
Çünkü Atatürk, hemen hiçbir dönemde onu tanıyıp anlayanlar tarafından anlatılmadı.
Atatürk’ü iyi tanıdığını düşünenlerin çoğu yanılıyordu.
Onlar Atatürk’ü en büyük asker, en büyük devlet adamı, en büyük lider gibi klişe cümlelerle öğrenmişlerdi
Ve sonrasında da bu kalıpların dışına çıkmayı başaramadılar.
Atatürk’ü anlamadan, anlatmak zorunda kaldılar.
Atatürk seven ama tanımayan bir nesil yetişti.
*
Atatürk’ü anlamamak,
Atatürkçülüğün, farklı ideolojiler karşısında seçenek olarak geliştirilmesine engel oldu.
Yıllardır yaşanan tüm sıkıntıların temelinde belki de bu gerçek var.
Atatürk’ü, ezberlediğimiz birkaç özdeyişi ile anmayı,
Rozetini takmayı ya da resmini asmayı yeterli bulduk.
Sonuç olarak üzerinde konuştuğumuz birçok konuda olduğu gibi
Atatürk konusunda da düşüncelerimizin bilgi kaynağı yoktu.
*
Sonra hiç hesaba katmadığımız bir şey oldu.
Güvende olduğunu sandığımız Atatürk ve Cumhuriyet değerleri ile ilgili endişelerimiz başladı.
Atatürk’ün ülkesinde, Atatürk ve tüm düşünce sistemi tartışmaya açılmıştı.
Tartışma boyutlarını aşıp küfre dönüştürülmesine tanıklık ediyorduk.
Yani tam bir musibetle karşı karşıya kalmıştık.
İşte o zaman kavradık, Atatürk’ü yeteri kadar tanımadığımızı.
*
Saldırılar sert olunca hızlı öğrenmek istedik.
Hiçbir şey bilmediğimizi varsayarak hemen her kaynaktan yaptığımız okumalar,
Hem Cumhuriyet öncesi ve sonrasını hem de son yıllarda olup bitenleri daha kolay anlamamızı sağladı.
Bu dönemde olup bitenleri öğrendiğimizde de Atatürk’ü anlamamız daha kolay oldu.
Anladığımızda ise her zamankinden daha çok sevdik.
Rahat uyu Atam, seni sadece 10 Kasım’da değil her gün anıyor ve arıyoruz.
Aradan geçen yıllar sadece özlemimizi arttırıyor.