Annemin, çoğu yaşıtı gibi zor bir hayatı olmuştu.
İlerleyen yaşlarında, evlatları olarak hayatını kolaylaştıracak araçlardan yararlanmasını istedik.
Çamaşır ve bulaşık makinesi gibi.
Bu çabamızın başlangıçta bir yararı olmadı.
Annem, çamaşırı da bulaşığı da bildiği ve alışık olduğu şekilde yıkadı.
Hayat standartları arasında makineler yoktu.
*
Genel olarak değil ama çoğumuz, annem gibi değiliz.
Yaşam standardımızın sınırlarını bilmeden ya da önemsemeden yaşıyoruz.
Ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda bulunduğumuz yer ile yaptıklarımız çelişiyor.
İhtiyaçlarımızı belirlerken içinde bulunduğumuz şartları göz ardı ediyoruz.
Üstelik bunu yaparken hiç sektirmeden ve hayatımızın her alanında yapıyoruz.
Ayranımız yok içmeye…
*
İşte aklıma gelen birkaç örnek:
Masada yemek yeme alışkanlığımız olmadığı durumlarda bile bir yemek masasına ihtiyacımız olduğuna karar veriyor ve bunun 12 kişilik olmasını tercih ediyoruz.
Yatak odamız için dolap seçerken çoğu zaman ne kadarına ihtiyacımız olduğuna değil kapak sayılarına takılı kalıyoruz.
*
“ Ayağımızı yerden kessin de” diyerek başlayan araba sevdamız, sadece elimizde bulunan birkaç liralık tasarrufumuzu tüketmekle kalmıyor, birkaç yıllık gelirimizi ipotek altına alacak bir noktaya geliveriyor.
Ender olarak çıktığımız şehir dışı yolculuklarda ise tasarruf içgüdümüz devreye giriyor ve toplu taşıma araçlarını tercih ediyoruz.
Bir süre sonra bu uygulamamızı savunur halde buluyoruz kendimizi.
*
Meşhur misafir odalarımızın, dekorasyonunda kullanılan koltuk, yemek odası ve diğer aksesuarların hiç kullanılmadığını, yenisiyle değiştirdiğimizde fark ediyoruz.
Modası geçtiğinde ya da bulundukları odayı, farklı bir ihtiyaç nedeniyle kullanmak istediğimizde anlıyoruz yıllar önce yaptığımız hatayı.
*
Bir zamanlar, evlerimizin en dar alanlarından olan banyolarımıza koyduğumuz küvetler de çoğu zaman sadece birkaç kez kullandıktan sonra,
“ Onunla mı uğraşacağım?” ya da “ Dolmak bilmiyor, dünyanın suyu ziyan oluyor” gerekçesiyle sökülüp attığımız lükslerimizden değil mi?
Dilimize doladığımız” olmuşken” diye başlayan, “ almışken” ve “ Yapmışken” benzeri kelimelerle devam eden sürecin sonu, “gereksiz” “ yararsız” veya “ ihtiyaç fazlası” gibi ifadelerle bitmiyor mu?
*
Evlerimizde “ ucuz” diyerek aldıklarımız var.
“ Pahalı” diyerek aldıklarımız da var.
Ucuz diye aldıklarımızı, “ bir gün lazım olur” diyerek,
Pahalı diye aldıklarımızı ise “ şunlar, şunlar bile almışlar” diyerek almıyor muyuz?
*
Örnekleri arttırmak çok kolay.
Konuyu düşünen okurlarım, onlarcasını sıralayabilir.
Bence bunun temelinde, kendi yaşam standardımızı bilmemek var.
Elindeki birikiminin tamamı ve gelecekteki kazançlarını, almak istediği otomobil için harcayan kişi, farkında bile olmadan bir sorun edinmiştir.
Araç, bir yaşam standardının ürünüdür ve araçlı bir yaşama hazır olmayı gerektirir.
Amaç, araç almak değil, araçlı bir yaşamın nimetlerinden yararlanmak olmalıdır.
Bizler sorunlarla yaşamak kadar, sorun üretmeyi de seviyoruz sanki.