Apartman yöneticilerinden Okul Aile Birliklerine,
Sivil toplum örgütlerinden siyasi partilerimize kadar
Herkes, katılım sorunundan şikayet eder.
Sitelerde çok sıradan işler bu nedenle yapılamaz hale gelirken
Okullarımızdaki birçok sorun sadece bu nedenle çözümsüz bekler.
——–
Dernekler ve sivil toplum örgütlerimizde de durum aynı.
Üyelik aidatlarını toplayamayan,
Bir araya gelip kurulma nedenleri doğrultusunda bir etkinlik yapamayan bu örgütlenmeler,
Bir süre sonra kuruluş nedenlerini de unutarak küçük grupların zaman geçirdikleri,
Adres belledikleri ve onlarla anılır oldukları merkez haline dönüşüverir.
Durumu fark edenler ve bu durumun dışarıdan görüntüsünü tanımlamaya çalışanlara karşı takınılan tavır ise ortaktır.
“Çok biliyorsan, gel sen yap”
Bu cümle aslında içinde bulundukları aczin ve tükenmişliğin,
Aynı zamanda da eleştirinin anlaşıldığının ve kabul edildiğinin ifadesidir.
—
Siyasi partilerde durum pek farklı değil.
Beş yılda yapılan iki seçim olmasa, onların da dönüp dolaşıp sığınacağı ifade bu olacak.
Durumun nedenleri üzerinde biraz ince eleyip düşünüldüğünde,
Köklerinin 12 Eylül’e gittiği görülür ve bu tespit doğrudur.
Tespitin doğru olması, katılım sorununun çözümüne katkı sağlamaz.
Bana göre sorunun tek nedeni de bu değildir zaten.
12 Eylül hareketinin bu örgütlenmeler üzerinde yarattığı travmayı,
Tek neden olarak görmeden bazı zaafların altını çizmekte yarar var.
——-
Katılım sorununun yaşandığı alanlarda görev yapan şikayetçi yöneticiler,
Aslında içinde bulundukları durumdan memnun oldukları gerçeğini gizleyemez.
Dernek, sivil toplum örgütü ya da siyasi parti temsilcilerinden hangisi olursa olsun,
Şikayet ederken bile bulundukları yönetici konumlarını korumak için
Tedbir almaktan çekinmedikleri sır değildir.
Hem katılım sorunu yaşamak ve bundan şikayetçi olmak
Hem de katılıma karşı kapılarını kapatmak,
Birbiriyle çelişir.
Herkes, bu çelişkinin farkında olunduğunu anlamak zorundadır.
—-
İlçe başkanının il toplantılarında,
İl başkanının da genel merkez toplantılarında,
Kendi delegesi olarak nitelendirdiği ve oylarını ipotek altında tutma taahhüdünü verdiği siyasi oluşumlarda,
Katılım sorununu aşmak mümkün değildir.
Siyasi partiler kendi tüzük ve siyasi bakış açıları ile çelişmeyen,
İlkeleriyle uyumlu insanlara ulaşmalı, onları kazanmalı,
Hatta farklı düşünce yapısında olanları etkilemeye çalışıp bünyesine katmaya çalışmalıdır.
Bir siyasi hareketin ancak bu şekilde büyüyeceği bilinir ve söylenir.
—-
Büyümenin yolu budur da büyüyen hareketleri yönetmek zordur.
Oralarda soru soran insanlar vardır.
Yapılanları ve yapılmayanları sorarlar.
Makul ve mantıklı cevaplar verilmesi gerekir.
Sadece bu kadarı bile mevcudu korumaktan yana olanları rahatsız etmeye yeter.
Keyiflerini kaçırır.
Çünkü onlar, sorumluluk başkasında, yetki kendilerinde olsun ister.
Yapılamayanların faturasını kesebilecekleri bir adres bulmaları onlar için yeterlidir.
Fatura adresi, onların varlıklarını sürdürmeleri için ilk şarttır.
Aksi halde birileri,
Ne yaptınız? Ya da Neden yapmadınız? Diye sorar.
Yazımın başında da söyledim.
Bu durum sadece siyasi partilerimizde değil hemen her yerde böyledir.
Farklılıklar olsa da hakim olan genel eğilim tek cümleyle özetlenebilir.
Yetkiye evet, sorumluluğa hayır.
—–
Son olarak, bütün bu türlerden ayrı,
Bu örgütlenmeler içinde farklı bir tip daha vardır.
Ne yetki isterler ne de sorumluluk.
Bu türü herkes tanır ve bilir,
Bu nedenle de sorun çıkaramazlar.
Onlar kendilerini ‘her şey’ gibi görseler de
Herkes için onlar ‘hiçbir şey’ dir.
Yorumlar kapalı.