23 Nisan’ın bayram olarak kutlanması ve ilk resmi tatil olması 23 Nisan 1921 de yani TBMM kuruluşunun birinci yıldönümünde verilen bir önergenin kabul edilmesiyle oluşmuş.
1929 yılından itibaren de Atatürk ün isteği ile çocuk bayramı olarak kutlanmaya başlanmış.
O tarihlerde Atatürk “çocuklarımız artık, düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde yurt, ulus, aile, yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışılmalıdır…” Diyor.
İçinde bulunduğumuz 2022 yılı düşünüldüğünde ne kadar yol aldığımızın sorgulanması gerekmiyor mu?
Bizim çocuklarımız, düşüncelerini ifade edebiliyor, inandıklarını savunabiliyor ya da başkalarının düşüncelerine saygılı olabiliyor mu? Ya da biz yetişkinlerin bu özellikleri taşıdığımızı söyleyebilir miyiz?
İlgi duyduğumuz hangi konuyu kişisel çabamızla araştırdık da konuyla ilgili düşüncemiz oluştu.
En iyi bildiğimizi sandığımız konularda bile test edildiğimizde kaynağımızın kendimiz değil şu ya da bu nedenle sempati duyduğumuz bir başkası olduğu anlaşılmaz mı?
Söylenenlerin doğruluğu ya da yanlışlığını, söyleyenle birlikte düşünmek alışkanlıklarımız arasında değil mi?
Bu nedenle dileyenler, dilediklerinde bizleri konuşamaz hale getirmediler mi? Bu halimizle kolay yönetilir bir toplum olmadık mı?
Bireyler olarak kendimize olan güveni kaybetmemizde, aldığımız eğitimin sorumluluğu yok mu?
İstiklal Marşı okunurken gülen, konuşan öğrenciyi azarlamayı başardık da neden gülmemesi gerektiğini anlatamadık?
Geçmiş dedik, tarih dedik, vatan dedik de neden bu kavramları açmayı başaramadık.
3, 6, 9 yıl İngilizce okuduk da neden öğrenemedik. Neden bunları hiç sorgulamadık.
Okuyan her insanın yaşadığı ülkeye borcu vardır dedik de neden işin bir kenarından tutmadık, kenarda durmayı kendi paçamızı kurtarmayı seçtik.
Siyaseti ve siyaset yapmaya çalışanı küçümserken onun kalitesizliğinden şikayet ederken neden kalitemizle (!) güçlendirmeyi denemedik.
Bir tek neden geliyor aklıma; kendimize güvenemedik bunun açığa çıkmasından korktuk. Kendi zekâmızı abarttık ve toplumsal bir sorunun bir köşesinden tutmaya çalışanları daha işin başında “Onun kim bilir ne hesapları var” diyerek küçümsedik.
Atatürk ün 1929’da çocuklarımızın yetiştirilmesiyle ilgili söyledikleri anlamak gerek, sorgulamak gerek. İçinde bulunduğumuz vurdumduymaz tutumdan kurtulmak gerek.
Yakınmak yeterli değil. Yakınmak çözüm de değil.