Burası bir kasaba ve bizler de kasabalıyız. Büyüdük, büyüyoruz, geliştik, gelişiyoruz derken bile yanılıyoruz. Büyümemiz de gelişmemiz de zaman alacak.
Köy kökenliyiz. Şehre gelirken alışkanlıklarımızın yanında traktörümüzü, römorkumuzu hatta tüm tarım araç gerecimizi taşıyoruz.
Şehir yaşamına özgü kurallar manzumesinden haberimiz yok. Olsa da umrumuzda değil. Kuralsız bir yaşamdan geliyoruz çünkü.
Düğün yapıyoruz, silah atarak eğleniyoruz. Eğlenirken çıkardığımız gürültü, tüm şehre yetecek ölçülerde. Bulunduğumuz her noktada tüketiyor, tükettiğimiz her şeyin çöpünü yere atıyoruz.
Üçümüz, beşimiz bir aradaysak, herkese açık bir mekânda olduğumuzu unutuyor veya önemsemiyoruz.
Birilerinin oğlu, ötekilerin kızı, onun işi, bunun parası ya da parasızlığı bizim sevdiğimiz sohbet konularımız.
Çoğu kez bildiğimizi değil, duyduğumuzu konuşuyoruz. Bazen de uyduruyoruz.
Dedikodu ise vazgeçilmezimiz. Ciddi işlerin insanı olamıyoruz. İçinde bulunduğumuz durumu anlamaya çalışmıyoruz. Durumun gereğini yapamıyor, yaptıklarımızın sonuçlarını görmüyor, hatalarımızı kabullenmiyoruz.
Üretirken de tüketirken de zihniyet olarak da pratik olarak da kasabalıyız. Biraz yılgın, yorgun, ürkek ve biraz da tembeliz.
Günlük yaşam içinde hiçbir konuda müdahil olamıyoruz. Olanlara ise “Sana ne” diyoruz. “Benden duyduğunu söyleme” uyarısı yapmadan bir bilgi veya görüşü paylaşamıyoruz.
Hâlbuki şehirli olmak; birey olmak, kendi ayakları üzerinde durmak değil mi?
Şehirli olmak; kendine güvenmek, kurallara inanmak ve onlarla yaşamayı bilmek değil mi?
Şehirli olmak birlikte yaşamayı ve kurallarını kabullenmek değil mi?
Kim bilir belki de bunlar kasabalı olmanın özellikleri değildir.
Belki de bunlar sadece eğitimle ilgilidir.
Evet ama bizler eğitim bakımından da kasabalı değil miyiz?
Yenişehir eğitim- öğretimi, size göre de en az konuştuğumuz konulardan değil mi?
Şu Yenişehir sevdalısı geyiğini bıraksak da birikmiş küçük(!) sorunlarımızla ilgili biraz düşünsek mi acaba.