Öfke doluyuz.
Nereye saldıracağını bilmediği için, içindeki duyguyla baş edemediği için ya da korkuyu hazmedemediği için.
Her bulduğu boşlukta ve zayıflıkta, dişlerini tırnaklarını çıkaran bir hale geldik hepimiz.
Kimin, neye, neden sinirlendiğini anlayamadan, şiddetine maruz kalıyoruz.
Neye maruz kaldığımızı anlamlandırmadan, içimizde sıkışan öfkeyi başkalarına yönlendiriyoruz.
Adeta bir kısır döngü içinde hayatlarımızı sürdürmeye çalışıyoruz.
Sonuçta hepimiz; sebebi, yönü ve sınırları belli olmayan öfke küpleri şeklinde ortalığa saçıldık.
Peki neden? Kötü olduğumuz için mi? Başka türlüsünü başaramadığımız için mi?
Her insanın içinde iyi ve kötü taraflar var.
Sadece iyi ya da sadece kötü olmak insan olmanın tabiatını ters.
Aslında her çocuk mutlak sevgiyle doğuyor. Yaşadığımız coğrafya, toplum, aile ve sonrasında sosyal hayat nasıl bir insan olacağımızı belirliyor.
İnsanın tabiatında var olan iyiyi de, kötüyü de beslemek bu ortamlar içinde gerçekleşiyor.
Belli sınavları vermek, kötü yanlarımızı törpülemek ve insan olmanın erdemini, iyiliğini yüceltmek elbette elimizde.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği akıl ve vicdan.
Rüştünü ispat etmiş her birey, bu ikisini kullanarak geçmişten getirdiği olumsuz özelliklerini, büyürken maruz kaldığı haksızlıkları kendi içinde iyileştirebilir.
Yeterki istesin. Ama istemiyor birçok insan.
İmkanı yokken yaşadığını, imkanı olduğunda yaşatmak istiyor. O gün gelene kadar intikam güdüyor. Oysa bilmiyor ki o intikam en çok kendisini tüketiyor.
Aklını tüketiyor öncelikle, sonra vicdanını, merhametini, insanlığını tüketiyor.
Tükendiğinin farkında olmadan, intikamına sarılarak sınır tanımaz bir savaşa soyunuyor.
Bu intikam başka mağdurlar yaratıyor, daha sonra alınmak üzere yemin edilmiş yeni intikamlar, el değiştiren güçler vb.
Kan davası gibi hiç bitmiyor. Hiçbir yere varmıyor.
Döngü sürekli olarak kendini tekrar ediyor.