Cumhuriyetimiz 92 yaşında. Bugün yıkılmak için hedef haline getirilen Cumhuriyet 1 günde ve kolayca kurulmadı. Bu zorlu bir süreçti. Hedefe adım adım varıldı. Ve Cumhuriyet karşıtları Cumhuriyet’in ilan edildiğini duyuran ilk top atışları ile harekete geçti.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının büyük güçlüklerle kurduğu Cumhuriyet’e ülkeden kovduğu emperyalistler ve onların kuklalarının karşı olması doğaldı. Ancak Cumhuriyete sadece onlar karşı çıkmadı. Kurtuluş Savaşına katılan, ancak her ileri adımda Mustafa Kemal ve arkadaşlarına ayak bağı olan, “kursağımızda Padişahın ekmeği var” diyenler de karşı çıktı. Atatürk’ü bir oldubitti ile Cumhuriyeti ilan etmekle suçlayanlar, doğruyu söylemiyorlar.
Oysa Yüzbaşı Mustafa Kemal, daha ilk gençlik yıllarında Selanik’te yakın arkadaşları ile sohbet ederken, gelecekte ne olmak istediklerine ilişkin soruları yanıtlarken, arkadaşı Binbaşı Fethi Bey’e ne olmak istediğini “Seni Sadrazam yapacak biri” diyerek yanıtını vermiş ve günün birinde Ali Fethi Okyar’ı Başvekil (Sadrazam) yapacak konuma gelebilmiştir.
Mustafa Kemal, Samsun’a çıktıktan sonra kongre için geldiği Erzurum’da 7 Temmuz’u 8 Temmuz’a bağlayan gece Mazhar Müfit Beye (Kansu) yazdırdığı notlarında zaferden sonra kurulacak rejimin adını ve yapılacak devrimleri yazdırmıştır. Yıl 1919’dur.
16 Mart 1920 günü Meclis-i Mebusan’ın İngilizler tarafından işgalinin üzerinden 38 gün geçtikten sonra, 23 Nisan 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi açıldığında aslında Cumhuriyet de resmen olmasa bile eylemli olarak kurulmuştur. Zira bugün de TBMM’nin duvarında asılı olan “Egemenlik kayıtsız Şartsız Milletindir” şiarı ancak ve ancak Cumhuriyet rejimi ile bağdaşacak bir kavramdır. Sadece Osmanlıda değil, yeryüzündeki bütün Monarşilerde meclisi oluşturanlar yetkiyi “Tanrının yeryüzündeki gölgesi” olan Kraldan ya da Padişahtan alırlar. Oysa Ankara’da kurulan devrimci meclisin ilk vekilleri yetkiyi doğrudan ulustan alarak Padişah’ı devre dışı bırakmış oluyorlardı.
Bu aynı zamanda gelecekte kurulacak laik cumhuriyetin de ilk işareti oluyordu. Yani egemenliğin ulusun olması, meclisteki vekillerin egemenliğinin kaynağının tanrısal olup olmadığının da yanıtı idi.
Ve Büyük Zaferden, 9 Eylül’de İzmir’in kurtuluşundan 52 gün sonra, Mudanya mütarekesinden sadece 20 gün sonra yeni rejimin adının konması için sondan bir önceki adım atılıyor, 1 Kasım 1922 günü saltanat resmen kaldırılıyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa o gün mecliste bir sıranın üzerine fırlayarak yaptığı heyecanlı ve tarihi konuşmasında egemenliğin kaynağını ve devrimci bir rejimin nasıl kurulacağını şu ünlü sözleriyle açıklıyordu.
“Efendiler, Egemenlik, hiç kimsece hiç kimseye, bilim gereğidir diye, görüşmeyle, tartışmayla verilmez. Egemenlik, güçle, erkle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk Ulusunun egemenliğine el koymuşlardır. Bu yolsuzluklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk Ulusu, bu saldırganlara ‘artık yeter’, diyerek ve bunlara karşı ayaklanıp egemenliğini eylemli olarak kendi eline almış bulunuyor. Bu bir olupbittidir. Söz konusu olan, Ulus’a egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir… Yoksa gerçek, yine yöntemince saptanacaktır. Ama belki, birtakım kafalar kesilecektir.”
Egemenlik için yetkiyi ulustan alıp, ulusun kaderini tayin eden bir rejimin adı ancak ve ancak Cumhuriyet olabilirlerdi. Zaten 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’e “olupbitti. Bize haber verilmedi” diyerek karşı çıkanlar ile “kursağımızda padişahın ekmeği var” diyenler aynı kişilerdi.
Saltanat’ın kaldırılmasının üzerinden 1 yıl geçmiş, bu arada Lozan’da Cumhuriyet’in tapusu alınmış, sıra yaşanan bir hükümet kurma krizi nedeniyle yeni rejimin adının konmasına gelmişti. O ad ise en baştan belliydi. Devrimin temel hedefiydi.
Cumhuriyet…
Gazi Mustafa Kemal Cumhuriyeti kurup Cumhurbaşkanı olmak yerine, Padişahlığını, hatta halifeliğini ilan etse, “Tanrının yeryüzündeki gölgesi” olduğunu söylese itiraz ermeyeceklerdi. Ama bir kez rejimin adı Cumhuriyet olarak ilan edildikten sonra bin yıllık karanlık sona erecek, devrimler peş peşe gelecekti. Ağalar, beyler, şıhlar, seyitler, şeyhler saltanatı sona erecekti.
Bu sayededir ki, Isparta’nın İslamköy’ünden çıkan “Çoban Sülü” laik eğitim sisteminde parasız yatılı olarak eğitilerek, Başbakan, Cumhurbaşkanı olabilecek, Rizeli Reis Kaptanın oğlu futbol meraklısı, imam okulu mezunu Recep de Belediye Başkanı, Başbakan, hatta Cumhurbaşkanı olabilecekti.
Mustafa Kemal Atatürk hiç kimseden saklamadan bu millete en uygun gördüğü rejim olan Cumhuriyet’i hedefledi. Hedefine ulaştı.
Bazıları da Cumhuriyet sayesinde ulaştıkları makamların olanaklarını kullanarak Cumhuriyeti yıkmayı hedefliyorlar. Onlar hedeflerini her zaman gizlediler.
Atatürk hedefine ulaştı.
Onların hedefinde Cumhuriyeti yıkmak var. Ulaşamayacaklar…