Kıskançlığın temelinde yatan korku yitirme korkusu değil, paylaşma korkusudur.
“Bir başkasını en az beni sevdiğin kadar seveceksin diye aklım çıkıyor.” diyen kişinin çaresizliği yitirmekten çok paylaşmakla ilgilidir.
Pek çok kişi, kıskançlığın bir sahiplenme hastalığı olduğu kanısındadır. Kıskançlığın çok insani bir şey olduğunu, iyi ayarlandığında ilişkiye değer kattığını düşünenler de vardır.
Ben bu tartışmaya girmeyeceğim. Kıskançlığın nedenlerini ve kişiler üzerinde yarattığı sıkıntıları incelemekle yetineceğim.
Kıskançlık duygusunu tatmayan insan yoktur. Kıskanç olmayan insan bulmak, çıkar düşkünü insan bulmak kadar zordur.
Kıskançlık, sevginin en çok düştüğü bir tuzaktır. Kıskançlık, sahibini ısıran bir köpektir. Onu besleyip büyütenlere daha çok zarar verir.
Kıskançlık, genetik yatkınlıktan çok sosyal içerikli bir olgudur ve temelinde güvensizlik yatar. Ayrıca ben merkezli kişiler, benciller ve tutkulu insanlar daha kıskanç olur.
Kıskançlık, sevginin ensesine yapışan bir kenedir. Başta sindirim sistemi, sinir sistemi ve duyu organları olmak üzere tüm merkezleri bloke eder. Önce düşünceleri sonra davranışları ele geçirerek kişiyi bir yılana dönüştürür.
Kıskançlık insanın içine düşen bir kurttur. Bu kurt kişinin aklını, yüreğini, mantığını kemirmeye başlar. Kıskançlık, ele geçirdiği kişiyi kuklaya çevirir, manyaklaştırır.
Kıskançlığın özünde bencillik vardır. Denetim altına alınamayan kıskançlık, insanı insanlıktan çıkarır, onda zarar verme isteği uyandırır. Kişi çaresizlik takıntısı içinde hınç almak ister. Huzur kalmamıştır, olmayacak şeyleri kafasına sokar.
Kıskançlık, iki tarafı da hasta eden bir virüstür, ilişkileri kirletir ve dinamitler. Taraflar, gereksiz kuruntularıyla adeta paranoyaklaşarak hayatı birbirlerine zehir ederler.
Kıskançlık, vücudun sağlıklı yerlerini geçip acıyan yerlerini ısıran bir sinektir. Çamaşır suyu gibidir, fazlası yıpratır, mahveder.
Kıskançlık, sadece benim olsun takıntısıdır. Diğerinin hayatında söz sahibi olma hırsıdır. Bu hırs, yaşanan güzellikleri kurutur.
Kıskançlar, “Seven kıskanır.” bahanesine sarılırlar. Yeteri kadar sevildiklerinden emin değildirler. İçleri kan ağlar, çok mutsuzdurlar, acı içinde kıvranırlar. Kıskançlıkları yüzünden saçma sapan işlere girişebilirler.
Kıskançlar, kendilerin kör kuyularda merdivensiz kalmış gibi hissederler, o kadar çaresizdirler. Geceleri uyuyamazlar, empati kuramazlar ve saldırganlaşarak sevdiğini yitirirler.
Kıskançlık ilişkileri kanseridir. Kanser yapan faktörleri ve kanserli bölgeyi ortadan kaldırmadan geçmez.
Kıskançlığı denetim altına almanın tek yolu daha çok sevgidir. Kişi sevildiğini hissettikçe kıskançlığı azalır. Taraflar birbirlerini dinleyip hoşgörü ortamı yaratabilirlerse kıskançlık normal düzeye çekilebilir.
Çalışmamı, Sokolof’un bir sözüyle bitireyim: “Kıskançlık, insanın en az bilinen duygusu ve üzerinde en az konuşulan davranışıdır.” “Batı bizi kıskanıyor” kitabından