Eski Yunan düşünürü Epikuros, hayatın tek amacının mutluluk olduğunu savunur. Yaşadığı dönemde insanların çoğu bu düşünceyi reddetmiş olsa da onun mutluluk anlayışı bugün geçerli duruma gelmiştir. Öteki dünyaya karşı duyulan kuşku, insanları dünyevi mutluluğu aramaya yöneltmiştir.
Epikuros mutluluğu bireysel bir arayış olarak anlatıyordu. Modern düşünürler ise mutluluğu toplumsal bir proje olarak değerlendiriyorlar. Ülke iyi yönetilmiyorsa, hayat pahalılığının önüne geçilemiyorsa, sağlık sistemi çökmüşse, adaletin dengesi bozulmuşsa, dinci ve mezhepçi yaklaşımlarla bölücülük yapılıyorsa, işsizlik tehlikeli oranlarda artmışsa o ülkede yaşayanlar mutlu olamazlar.
En yüce değer çoğunluğun mutluluğudur. Ülkeyi yönetenleri tek amacı, toplumsal mutluluğu artırmak olmalıdır. Siyasetçiler barışı sağlamalı, yolsuzlukları önlemeli, israftan kaçınmalı ve sosyal adaleti sağlamalıdır.
Ülkeler uzun yüzyıllar boyunca başarılarını yurttaşlarının mutluluğu ile değil, topraklarının genişliği ve ekonomik büyümenin artışı ile ölçtüler. Sanayi, eğitim, sağlık vb. alanlara yatırım yaptılar ama bu sistemler bireysel refahı artırmaktan çok ulusları güçlendirmeyi amaçlıyordu.
- yüzyılda rüzgarın yönü değişti. İnsanlar bu sistemin ulusları güçlendirmek yerine yurttaşların refah ve mutluluğuna hizmet etmesi gerektiğini ifade etmeye başladılar. Esasen devletin gücünü sınırlamak için tasarlanmış olan mutluluk peşinde koşma hakkı, mutlu olma hakkına dönüştü.
İnsanların bu mutluluk hedefi ilk bakışta oldukça basit bir proje gibi görünüyor. Savaşlar büyük ölçüde sona erdiyse, eskisi kadar kıtlık çekilmiyorsa, yaşam süresi uzuyorsa, refah ve barış dönemine girildiyse insanlar bunlarla mutlu olmalılar. Öyle değil mi? Değil. Bizim gibi geri bıraktırılmış ülkelerde hiç değil.
Türkiye ucuz ölümler ülkesi. Otele gidersin yangın çıkar. Ev alırsın depremde çöker. Çalıştığın fabrikada patlama olur. Sokakta yürürken elektrik çarpar. Serserinin biri yolda bıçak saplar. İçki alırsın sahte çıkar. Bebekler, bebek mafyasının elinde ölür. Kumpir yersin virüs bulaşır. Musluk suyu şişelenip zemzem diye satılır…
İşlediği suç nedeniyle yirmi yıl hapse mahkum olan adam kırk sekiz saat geçmeden serbest bırakılır. Katliama dönüşen kadın cinayetlerinde cinsiyetçi yaklaşımlar sergilenir. Karısını hunharca öldüren katil, mahkemeye takım giysisiyle çıktı diye ceza indirimi uygulanır. Bu cinayetler münferit olaylar değil; sistematik erkek cinayetleridir.
Siyasal İslamcı zihniyet yirmi üç yıldan beri ülkeyi yönetmeye çalışıyor. Yirmi üç yılda çıkan yangınlarda, depremlerde, sel baskınlarında, maden ocaklarında, tren kazalarında 55000 insanımızı yitirdik. Yönetici konumundakilerden bir kişi bile istifa etmedi. Denetim görevlerini yapmayanlar ve kar hırsıyla güvenlik önlemlerini almayanlar hiç utanmadan başkalarını suçladılar. Gerçekleri ortaya çıkaran, bunları haberleştiren gazetecileri ve protesto eden yurttaşlarımızı yaka paça gözaltına aldılar.
Siyasal İslamcı rejim muhalifleri sindirmekle, susturmakla, hapse atmakla meşgul. Hayat pahalılığı, hiper enflasyon, işsizlik, batı medeniyetinden uzaklaşma, eğitimdeki dinci operasyonlar, plansızlık, liyakatsizlik, nepotizm, adaletsizlik yurttaşlarımızı bunalttı. İktidar ömrünü uzatabilmek için her yola başvuruyor.
Böyle bir ülkede mutlu olabilir misiniz? Epikuros! Sen de bir daha gözüme görünme! Ateş düştüğü yeri yakıyor.