Üniversite deyince benim aklıma hemen bilim gelir. Üniversite gözleme, deneye, araştırmaya, incelemeye dayalı akıl yürütme kurumudur. Üniversitede “Neden” ve “Nasıl” sorularının yanıtları aranır. Üniversite, bireylere bilimsel düşünme disiplini kazandıran yerlerdir.
Üniversitede bilimle aydınlanan, evrensel değerlerle güçlenen birey, “Evrim teorisi dinden soğutuyor.” gibi saçmalıklarla ilgilenmez. Evrimi, bilim dışına çekmeye çalışan gerzek zihniyeti ciddiye almaz.
Üniversitede eğitim gören bir öğrenci okur, araştırır, sorar, sorgular. Bilimsel verilerin ışığında kendini geliştirir ve kendi alanında donanımlı bir kişi olur. Üniversiteler eğitim ve araştırma kurumlarıdır. Bilimin, yaratıcılığın, keşfetmenin ve yeniliklerin merkezidir.
Üniversitelerin amacı gençleri meslek sahibi yapmak değildir. Üniversiteleri İş ve İşçi Bulma Kurumları ya da meslek edindirme merkezleri gibi anlamak ve böyle davranmak düpedüz bilim düşmanlığıdır.
Ülkemizdeki orta çağ zihniyeti pek çok kurumun içini boşalttığı gibi üniversitelerimizin içini de boşalttı. Bilim yuvası olması gereken bu yerleri liyakatsiz insanlarla doldurdu. Donanımlı bilim insanlarını baskıyla ve akıl dışı dayatmalarla kurumlarından uzaklaştırdı. Buralarını genç hayatları heba eden beton yığınlarına dönüştürdü.
İki sözcüğü bir araya getiremeyen, kendini ifade etmekten aciz, akademik kariyeri sorunlu sözde akademisyenler, gençlere bilim ve teknoloji öğretmeye kalkışıyorlar. Yeni bir şey öğretemedikleri gibi üretilmiş bilgileri de çarpıtarak ve kırparak genç beyinlere dikte ettirmeye çalışıyorlar.
Bu sözde akademisyenlerinin derdi bilim, sanat ve yüksek teknoloji alanlarında donanımlı gençler yetiştirmek değil, sadece o kurumdaki varlıklarını sürdürmekten ibarettir. Öğrencileriyle iletişimleri de sorunlu. Akademik kariyeri olmayan hatta lise düzeyinde bir eğitim aldıkları bile kuşkulu olan bu kişiler, bilimi çoktan terk etmişler.
Öğrenciler, kendilerine bir şeyler öğretmek için karşılarına çıkan bu sözde akademisyenlerden daha zeki daha donanımlı olduklarını kısa sürede anlıyorlar ve böyle bir üniversitede oyalanmalarının zaman kaybı olduğunu düşünerek bu kurumlardan soğuyorlar.
Bugün üniversitelerin çoğu, yalakalıkla ve yandaşlıkla akademik unvan almış koca kafalıların nasıl ders veremediklerini izlediğimiz ironik yerler durumuna geldi. Sundukları eğitimin yeterliliği ve kalitesi yönünden bazı liselerden daha kötü durumdalar. Bu kurumlara türbanla giriliyor ama bilimsellik ve özerk üniversite talepleriyle girilemiyor.
Bazı istisnaları paranteze alarak söylüyorum: Üniversiteler, çağdışı zihniyetin hoşuna gidecek uygulamalar yapmak için birbirleriyle yarışan bir güruhun elinde kaldı. Bu yerler, kayyım rektörler ve çevresindeki liyakatsiz kadrolar yüzünden bilimden, bilimsel özerklikten, demokrasiden ve özgürlükten uzaklaştırılarak medreseleştirilmek isteniyor.
Evrim teorisinin dinsizlerin uydurması olduğunu, izafiyet teorisinin ve yerçekiminin de uydurma olduğunu hatta dünyanın yuvarlak olmadığını iddia eden bu bilim yoksulları, sanki Nobel almış gibi sırıtarak dolaşabiliyorlar.
Bir nesil, işte böyle ziyan oluyor. Oysa bu gençler dağları yırtacak, enginlere sığmayacak bir beyinle oralara gitmişlerdi.
Üniversite demokratikleşmeden, özerk, laik ve çağdaş bir yapıya kavuşturulmadan, siyasi iktidarın müdahalelerine kapatılmadan üniversite olamaz.