Hayat insanı birçok sınava tabi tutuyor. Hadi bakalım çöz bu problemi diyor. Siz düşe kalka, bataçıka, elinizden geleni yaparak problemi çözmeye çalışırken, kimi arkanızdan gülüyor komik bir film izlermişçesine, kimi başarısızlığınızı bekliyor pusuda, kimiyse yaparsın sen diyerek sırtınızı sıvazlarken içinden ya yapamazsa diyor. Ya yapamazsa endişesini sizin için duyduklarını sanmayın sakın. Yapamazsanız onların da işi bozulacak ya da en iyi ihtimalle kendileri için olumsuz örnek oluşturacaksınız.
Sonra siz karşınıza çıkan problemlerle uğraşırken birden güçlü bir kadın, her işini kendi halledebilir, kimseye ihtiyacı yok gibi kişisel değerlendirmeler duymaya başlıyorsunuz hakkınızda.
Gururunuz okşanıyor, kendinizi iyi hissediyorsunuz, söylenenlere inanıyorsunuz ama bir sorun var. Mutlu değilsiniz.
Çünkü güçlü kadın imajını kendiniz seçmediğiniz gibi bir de bu şekilde tanımlandığınız için duygusal olarak ihtiyacınız olan tüm şefkatten de mahrum bırakılıyorsunuz. Nasıl olsa güçlüsünüz kendinize şefkat gösterebilirsiniz. İşte böyle alışıyor güçlü kadınlar yalnız olmaya.
Üstelik kendilerini yok saymaları, içlerindeki boşluğu anlatamamaları yetmiyormuş gibi neden yalnız olduğunu anlatmaya çalışıyor etrafına. Anlayacağınız hep bir çaba.
Yolu kendi seçmemiş olmasına rağmen, güçlü olmayı isteyip istemediği sorulmamış olmasına rağmen, sürekli kendini ifade etmesi beklenmesine ama hiç gerçekten dinleyen olmamasına rağmen.
Anlayacağınız kadın güçlü olmak zorunda kaldığında sanki suç işlemiş gibi savunma yapmaya çalışıyor. Birileri tarafından zorla üzerine giydirilen elbisenin oturmayan yerleri için özür dilercesine.
Şimdi ben bunları neden yazdım. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü sebebiyle bir kereliğine hatırlanan kadınlar için yapılan vefakar, cefakar, kahraman vb. yorumlar ve paylaşımlardan midem bulandı çünkü. Bir parmak bal çalmak mı dersiniz, haksızlığı kapatmak mı bilemiyorum ama gerçekten çok iticiydi.
Türkiye şartlarında ayakta kalmaya çalışan her kadın zaten kahraman bence o kısmı ayrı ama her gün aşağılanan, şiddet gören(bu şiddet kaba kuvvet olmak zorunda değil şiddetin birçok çeşidi var),hakkındaki kararları erkeklerin verdiği kadınlar için 8 Mart çok anlamsız bir gün.
Ama şunu da kabul etmek gerekir ki kadına en büyük zararı yine kendisi veriyor bu ülkede. Kendine yapılanın farkında olmayarak, kişiliği için çaba sarf etmeyerek, dayatılanı kabul ederek, daha da önemlisi kendisine bunları yapan erkekleri bizzat yetiştirerek. O yüzden bence kadın kadına yetiyor bu ülkede. Erkeklerin pek bir şey yapmasına gerek yok.
Onlar sadece kendilerine tanınan hüküm verme hakkını kullanıyorlar ve hayatları boyunca hiç bilemeyecekleri ‘kadın olmak’ ile ilgili ezbere kararlar veriyorlar. Tıpkı Kuran’da geçen Nisa Suresi’nin kadın haklarıyla ilgili yeterli olduğunu ve batı medeniyetlerine benzemek zorunda olmadığımızı söyledikleri gibi.
Birkaç yıl sonra Nisa Suresi’nin Türkiye’de kadın hakları için temel yasa olması ihtimaline karşın herkes bir kez açıp okusun isterdim. Kim bilir belki de birileri okur. Okumazsanız da kıyamet kopmaz canım ne olacak.