Unesco Gençlik Enstitüsü, magazin medyasının gençler üzerindeki zararlı etkileri hakkında bir rapor yayınladı. Uzmanlar tarafından hazırlanan bu raporda magazin medyasının özellikle gençler üzerindeki zararlı etkileri şöyle sıralanıyor:
Aynı konular çeşitli vesilelerle ve çeşitli biçimlerde tekrarlanıyor. Konular izleyiciyi eyleme geçirecek şekillerde dramatikleştiriliyor. Seyirci, kendisini konu kahramanlarıyla özdeşleştiriyor. Gençlerin boş zamanlarını daha verimli geçirebilecekleri alanlar yok. Aile, okul ve çevrenin eğitici etkileri yetersiz. Özellikle ergenlik çağındaki gençler, zararlı telkinlere ve etkilere karşı savunmasız.
Yukarıda özetlediğimiz bu zararlı etkiler kendilerini üç şekilde belli ediyor: Derhal görülen etkiler, bilinçaltında yığılan etkiler ve uyuklayan etkiler.
Derhal yaşanan etkiler, taklit etme, hayal kurma ve eyleme geçme şeklinde ortaya çıkıyor. Kişi, izlediği filmin ya da dizinin kahramanı ile özdeşleşiyor. Onu taklit etmeye başlıyor. Onun gibi giyiniyor, onun gibi konuşmaya çalışıyor. Kahramanını sadece taklit etmekle yetinmiyor, onun gibi hissetmeye, onun gibi yaşamaya başlıyor.
Bilinçaltına yığılan etkiler ve uyuyan etkiler zaman içinde çok çarpık davranış değişikliklerine yol açıyor. Kişi toplumsal ve etik değerlere aykırı eylemlere girişiyor. Gençlerde görülen bu yozlaşmalar, geri bıraktırılmış ülkelerde daha sert, daha tehlikeli boyutlara ulaşıyor.
Bu zararlı etkilerin altında yabancılaşan, savrulan ve saldırganlaşan kişilerin oluşturduğu toplumlarda kaliteli ve psikolojik anlamda dengeli insanlar yetişemiyor. Davranış sorunları altında bunalan kişiler, kendilerini bir iş, bir hedef, bir ideal üzerinde yoğunlaştıramıyorlar. Dikkatlerini bir noktada toplayamıyorlar. Çabuk yoruluyorlar, çabuk bıkıyorlar, çabuk vazgeçiyorlar, çabuk sinirleniyorlar. Yaptıkları işler verimsiz ve kalitesiz oluyor.
Magazin medyasının zararlı etkileri karşısında savunmasız kalan gençlerin duygusal dünyaları, mutluluk ve sevgi anlayışları da yozlaşıyor. Bunlar gösterişe, çabuk başarıya, çabuk kazanca yöneldikleri için mafyatik işlere girişiyorlar.
Sabırsız, dengesiz, özensiz olan bu kişilerin karşı cinsle kurdukları ilişkileri de sorunlu oluyor. Duygusal zenginliklere, romantizme, kişilik özelliklerine aldırmadan ve çoğu kez kabalaşarak bir an önce cinsel arzularını tatmin etmeye yönelik davranışlar sergiliyorlar.
Unesco Gençlik Enstitüsü tarafından hazırlanan raporda şimdi adını hatırlayamadığım bir nevrolog profesörün görüşlerine de yer veriliyor. Profesörün konuyla ilgili görüşleri bana çok ilginç geldi. Kısa bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Doğu ve orta doğu ülkelerinde büyük yaratıcıların yetişmemesi, o ülkelerde yaşayan insanların kan dolaşımının bozukluğudur. Bu toplumlarda mideler ve çiftleşme organları fazlaca işledikleri için kan vücutlarının karın kısımlarında ve daha aşağılarda toplanıyor. Bu nedenle beyin kansız kalıyor. Kansız kaldığı için az çalışıyor. Kalkınmak isteyen az gelişmiş ülkeler vücutlarındaki kan trafiğinin yönünü değiştirmek zorundadırlar.”
Profesör böyle diyor ama onu kim dinler kim anlar? Bilim ve sanatla bu değişiklik sağlanabilir diyeceğim ama öteki dünyada erkeklerimizi bekleyen yüzlerce Huri’den bahseden din sömürücülerinin hışmına uğramaktan çekiniyorum.