19 No.lu dükkânda Rahim Öztürk (1919-1991), oğlu Necdet Öztürk (1948) ile birlikte burada manifaturacılık yaparken ömrünü Ahmet Efendi Sokağında tüketti. Şu anda Necdet Öztürk oğlu Serdar Öztürk (1976) ile birlikte, bu mesleğin son temsilcileri olarak, geçmişe göre daha derli toplu ve sağlıklı mekânlarında müşterilerine manifatura, konfeksiyon ve tuhafiye çeşitleriyle hizmet vermekteler.
Necdet Öztürk, Mesleğiyle İlgili Geçmiş Yılları Şöyle Anlatıyordu:
“Dedem bu dükkânı nasılsa önceden satın almış. Babamda Dereköylü Mehmet Dere’nin yanında çalışarak bu mesleğin ilmini öğrenince, 1946 yılında bulunduğum bu yerde manifaturacı olarak işe başlamış. Bende ilkokula gidince, babamın yanına gelmeye başladım. O zaman buradaki esnaflar, Yenişehir’in hatırlı ve akıllı insanlarıydı. Onlardan yararlanarak, çok şeyler de öğrendik. Ahmet Efendi Çarşısı, çalışanlar için eğitim merkeziydi. Komşuluk ilişkileri akrabalık düzeyinde idi. Bu çarşıda hataya ve kötüye yer yoktu. Yani yalan olmaz, yanlış da yapılmazdı. 50’li yıllarda dükkân içlerinde ha-sırlar yayılırdı. O nedenle ayakkabıyla girilmezdi. Ayak-kabılar kapının önünde çıkarılır, öyle girilirdi. Bu da dükkân içindeki tozlanmayı önlerdi. Resmi daireler açılmadan önce, çıraklar dükkân önünden başlayarak sokağın temizliği birlikte yaparlardı. Yoğun geçen Salı pazarımızdan sonra, aynı günün akşamı İznik pazarı için, mallar kanaviçe hararlara doldurulup, kamyonlara yüklenecek şekilde hazırlanırdı. Hazırlanmış olan mallar, hamal Halil Dıngıl ve yardımcılarıyla Kozdereli Recep’in kamyonuna akşamdan yüklenir ve bizden önce İznik’teki sergilerimizin önüne indirilirdi. Bizler ise Adem Aydınoğlu’nun Yazıhanesi (Postanenin olduğu yer) önünde bekleyen otobüs koltuklarının üstündeki nikelajlı boruya, yerimizi belirlemek için akşamdan ip, kurdele, mendil gibi işaretler bağlardık. Gerek otobüs, gerekse kamyonun nakliye ücretlerini ise yazıhane katibi Emin Tokaç’a (Erdoğan Tokaç ile Abdullah Tokaç’ın babaları) akşamdan peşin olarak verirdik. Otobüs bu yazıhanenin önünden belirlenmiş saatte kalkar, sabah ezanları okunduğunda İznik’e varmış olurduk. Bu pa-zardaki satışlar Yenişehir’den fazla olurdu. İşte o zamanda muhabbetlerin tadına doyum olmazdı. Akşamada dönüş için, aynı hazırlıklar yapılırdı. Aynı günün akşamı gelen mallar tekrar elden geçirilerek, raflarına düzenli bir şekilde yerleştirilirdi. Gün geldi hamal bulamadık, mallarımızı traktörlerle İznik’e götürüp getirdik. Ve nihayet herkes arabasını alınca, bizlerde arabalarımızla gidip geldik ve hâlâ da gidiyor ve geliyoruz.
O eski yılların en geçerli kumaşları deyince, düz kadife olmazsa olmazların başında gelirdi. Bu kumaş hâlâ iddialı bir şekilde kullanılmaktadır. İpek türü kumaşlarda Çiftlik Sattıran, Ferah Diba’nın Gözyaşı, Zeki Müren’in Dişi gibi isimler altında satılırdı. Pamuklu kumaşlardan, içi yünlü olanlara pazen, dışı tüylü olanlara da divitin denirdi. Erkek gömleği olarak sattığımız siyah üzeri beyaz çizgilisine Gazelina, beyaz üzeri siyah çizgilisine de Dril denirdi. Poplin, Amerikan bezi, yataklık için Kotil, incelerine ise Satranç derdik. Keten türü ise er-kekler için kullanılırdı. O yılların Piramit markası çok satılırdı. Ayrıca İznik köylerinin zeytin çıkarmak için kullandığı Tavşanlı marka 70 Cm. enindeki bezleri çok alırlardı. Ayrıca tütün denkleri için kullanılan kanaviçe türü tütün çulları, bu sokakta yerlere yolluk gibi serilerek teşhir edilirdi. Yöremizde çeyiz düzmek adettendi.
Bu alış-verişler her köyümüze göre perşembe, Cuma veya pazartesi gibi değişik günlerde olurdu. Çeyiz düzmede oğlan tarafı kendi yakınlarına ve de kız tarafına alırdı. Alınan kumaşlar en şeklinde kesilir, bunlardan don-entari yapılırdı. Çeyiz takımlarında, çeyiz sandığının yeşil renklisi ve kuşlu olanı, geniş ise ceviz olanı tercih edilirdi. Hamam tası, kına, havlu takımı, peştamal, mendil, tarak, eldiven, tel ise özellikle alınırdı. Geline bir sırt tel, saçlara tutturulurdu. Bu tellerden 16 ile 24 sı-raya kadar örülürdü. Ayrıca makara halinde olan bu tellerden, akraba ve yakınlara kınayla birlikte hediye edilirdi. Hediye alanlar, kınayı ellerine, ördükleri telleri saçlarına takarlardı. Bu işaretler düğün sahibinin ya-kınları olduğunu gösterirdi. Gelinler sadece elbise olarak gelinlik alır, bunu da büyükleri beğenirdi. Gelinler itiraz etmezdi. Küçüklerin büyüklere saygısı son derece fazlaydı. Bütün alış-veriş tamamlandıktan sonra çaylar ve kahveler içilirdi. Bu çarşıdaki birlik ve beraberlik hiçbir yerde yoktu. Büyüklerimiz kılık kıyafetlerimize bile karışırlar, hatta saç tıraşımıza bile müdahale ederek üç numara makineyle saçlarımızı kısaltıp tarak kullanmazdık. Tarak; evlilik istemenin işareti olduğu için ayıp sayılırdı. Bu sokaktan kimler geldi kimler geçti. Teknoloji geliştikçe hazır giyim sanayi tüm hızıyla yol aldı. Bizim gibi küçük esnaflarda küçülüp yok olup gitti. Şu an bu çarşıda tek biz kaldık. Bulunduğum sıradan altı dükkân satın alıp, bizim dükkânla birlikte yedi dükkânı tek mağaza haline getirdik. Burada sırf kumaş çeşitleri satıyoruz. Karşı taraftan da üç dükkân alıp, onu da 2011 yılında üç katlı mağaza haline getirdik. Hazır gelinlik ve nişanlık giysiler başta olmak üzere, konfeksiyon ve tuhafiye türü her çeşit giyim eşyalarıyla müşterilerimizin hizmetindeyiz. Bu hizmeti sunarken, bizlere emekleriyle çalışıp tezgâhtarlık yapanları da unutamam. Derbentli Recep Durak, Ali Osman Ata, Ebeköylü İlyas Bilbel, Kemerdereli Rıza Ayhan yanımızda yetiştiler. Muğlalı Hüseyin Mazak ile Rafettin Erk bu işyerinden emekli oldukları halde, hâlâ yanımda çalışıyorlar. Şunu da unutmayalım, bu sokakta çalışıp da emekli olan tezgâhtar hiç duyulmamıştır,“ diyordu.
21 No.lu işyeri Şıh Abdurrahim Ünsal’ın (1879-1965) işyeri imiş. Oğlu Abdullah Ünsal (1915-1988) birlikte manifatura üzerine çalışmışlar. Torunu Osman Nuri Murabıt da (1928-1983) bu işyerinde yetiştiğini geçen sayımızda yayınlamıştık. Oğlu Abdullah Ünsal 40’lı yıllarda Bursa’ya giderek Koza Handa ipek işleriyle uğraşırken tekstil alanında başarılı olduğunu, oradan İstanbul’a geçerek Sultanahmet’teki kendi ofisinde, tekstil ile ilgili ham madde, yarı mamul ve mamul olan her türlü tekstil ürünlerinin dış ticaret işlemleriyle uğraştığını, kuzeni Ersin Murabıt ifade ettiler.
Ünsallardan sonra bu dükkânda İbrahim Karakaş, oğulları Mahir ve Esat Karakaş’la manifatura işi yaptılar. İbrahim Amca orta boylu, biraz kilolu. esmer tenli ve kalın kaşlıydı. Çok şakacı ve muzip halleri vardı. Yap-tığı hal ve hareketlere gülmemek elde değildi. Küçükoğlu Esat Karakaş ortaokuldan arkadaşımız olduğu için, yanına uğradığımızda bazen komik hareketlerine tanık olmuştuk. Mahir Ağabey babası gibi manifaturacı oldu. Esat ise Bursa’ya taşınarak, Yenişehirli çiftçilere sulu tarımı öğreten, Ziraat Mühendisi Rahmi Girginkoç’un kurmuş olduğu Martaş Firmasında çalışmaya başladı. İbrahim Amca vapurdan korktuğu için, İstanbul’a hiç mal almaya gitmediğini, bu ihtiyaçlarını Bursa’daki Terakki Manifaturadan temin ettiğini, Necdet Öztürk’ten yeni duydum. Vefatından birkaç zaman sonra, bu dükkânı Cafer Harput alınca, Mahir Karakaş da Çayır Mahallesi Tekel Sokak’taki 6 no.lu işyerinde bu mesleği devam ettirmişti.
Bu sokakta sergi açıp manifaturacılık yapanlardan Hafız Kemalettin Ayazoğlu’nu, Kumselli Mehmet’i ve Mamış Ağayı anmadan geçemeyeceğim. Devam edecek