OHAL kapsamında KHK’lar çıkarılarak Meclisin sistem dışı bırakılması..
Askeri Okulların kapatılması..
Askeri arazilere ele konulması..
Cumhurbaşkanı’nın yeni Baş Danışmanının TSK’nın bir İslam Ordusu olmasından bahsetmesi..
Sözleşmeli öğretmen ataması yapılmasına karar verilmesi..
Özel Hareket polislerinin KPSS’ye girmeden hükümetin mülakatı ile memurluğa alınması..
Rektör seçimlerinin kaldırılmaya çalışılması..
Hakkari ve Şırnak’ın ilçe, Cizre ve Sur’un il yapılmak istenmesi..
Özelleştirme yapılmasına kayseri escort ilişkin yasal düzenlemesi istenmesi..
15 Temmuz Darbe Girişimi ile OHAL sonucunu doğuran olaylarla hiçbir ilgisi olmayan daha bir sürü yasa önergeleri ve çıkan 5 ayrı KHK.
Bildiğiniz gibi, iktidar partisi, 15 Temmuz girişimini ileri sürerek OHAL ilan etmiş ve buna bağlı olarak Meclisi by-pass ederek KHK’lar yayınlamaya başlamıştı.
OHAL dönemlerinde idari davalarda Yürütmenin Durdurulması kararı verilememesi ve KHK’ların OHAL süresince Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenemeyeceği görüşüne güvenen iktidar, OHAL koşullarını ortadan kaldırmak için yasal düzenlemeler çıkarma amacının içine bazılarını yukarıya yazdığım, iktidarın kendi devletini oluşturacak değişiklikler yerleştirmiş, fakat bunların ne Anayasa’ya ne de Hukuka uygun olmadığını unutmuştur.
Neden mi? KHK’lar yer, konu ve zaman açısından denetlenmektedir. OHAL bu durumu ortadan kaldırmaz, özellikle OHAL sonrası bu denetimler ihlalleri ortaya koyacaktır. OHAL, yer açısından tüm Türkiye için ve zaman olarak da 3 aylığına çıkmış, yani bu şartlar yerine getirilmişken; OHAL ile çıkan KHK maddelerinin birçoğunun OHAL’a ilişkin “konu”larla ilgisi olmadığından, bu maddelerin çıkarılması ciddi bir ihlal ve bu yasa hükümlerinin geçersiz olduğu ileri sürülecektir.
Getirilen bazı maddeleri incelersek..
15 Temmuz’u Askeri Darbe Girişimi olarak niteleyen hükümet, birçok sivili de bu terör örgütünün üyesi olarak lanse etmekte. Hatta bir İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi örgütün Türkiye’deki 1 Numarası olarak gösteriliyor. Peki asker darbe yapmasın diye askeri okulları kapatmaya çalışanlar, o zaman İlahiyat Fakültelerini de kapatacaklar mı? Ya da içinde Kaymakam ve Valiler var diye İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerini?..
Ya da neden askeri arazilere el konuluyor? Bugünlere gelmemizin sorumlusu olan dini kullanarak insanları sömüren tarikatların, cemaatlerin arazilerine neden el konulmuyor? Zira askeri, polisi, sivilleri büyüleyen bu odaklar değil mi?
Son kertede, Rektörlerin atamasını bizzat yapan Erdoğan’ın Rektör seçimlerini kaldırmak istemesinin bugünkü olaylarla ilgisi ne?
Bu kadar kaotik bir ortamda bir hükümet özelleştirmeyi nasıl düşünür?
Hazır ortam karışık zaten kimse bir şey diyemez diye düşünen hükümetin, on binlerce atanamayan öğretmen varken, bunlar devletin kadrolu personeli olmayı beklerken, bir KHK’da sözleşmeli öğretmen atanmasını belirlemesinin konuyla, olaylarla, durumla, hukukla ne ilgisi olabilir?
Özel Harekat Polisleri neden KPSS’ye girmiyor, tüm bunlar olurken, TSK’yı dönüştürmeyi hedefleyen, mevcut yapıya alternatif bir İslam Ordusundan bahseden bir kişi neden Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı yapılıyor?
Doğanın uğrayacağı zararları engellemek için istenen, Çevre Etki Koruma Raporu yani kamuoyu tarafından bilinen adıyla ÇED Raporları, OHAL Kanunu kapsamında bu raporların iptali istenmeyeceği bilinerek, neden patır patır birçok çevre katline onay raporu haline geldi?
Hükümet 15 Temmuzla bir mücadele mi ediyor, yoksa yeni kuracakları düzen için yoldaki taşları kimseyi ürkütmeden, fark ettirmeden ortadan mı kaldırıyor? Gerekli personeli istihdam ederek bir AKP devleti mi yaratmayı hedefliyor?
Emniyette, Adliyede yeni personel alımları ile, bir tarikattan başka bir tarikata görev tevdi mi düşünülüyor? Devletin ipleri neden hep bir yerlerde olmak zorunda, niye devlet memuru devletin memuru değil de birilerinin memuru olmak zorunda? Devletin ipleri neden devletin kendisinde kalmaz? Bu ipler yine başka ülkelere, Kozculara, Közcülere, Okuyuculara, Yazıcılara, Cübbelilere, bucu, şucu, ocu birilerine mi verilecek?
Yani süreci dikkatle izlediğimde, darbe Girişimi ile “samimi” bir mücadele yerine hükümetin “çaktırmadan” yaptıkları siyasete bir “darbe” gibi duruyor.
Keza ismi gayet şirin olan “Mini Anayasa” da başka bir hamle. Hitler Almanya’da benzer bir kaos ortamında Kanun Hükmünde Kararnameleri de bırakıp, Anayasa Hükmünde Kararnameler çıkarmaya başlamıştı. Bizde de olabilir, o yüzden her türlü teröre karşı samimi ve kararlı mücadeleye evet, fakat aralara serpiştirilen kaptı kaçtı maddelere, geleceğe yönelik siyasi hamlelere ne halkımız ne de toplumsal muhalefet izin vermemeli. Yarın her şey için çok geç olmadan..