CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, Yenişehir’e geleceğini duyduğumda,
Aklıma ilk gelen,
“Siyasete girerken ben bir söz verdim. ‘Halka yalan söylemeyeceğim” sözü oldu.
Söylendiği tarihte de dikkatimi çekmiş ve iddialı bulmuştum.
Ama kendisini asıl sevme nedenim budur.
*
Konuyu her düşündüğümde,
Yalanla kandırıp yalanla kazananlar,
Yalanla inandırıp yalanı yaşatanlar gelir aklımı.
Yalansız yaşamanın önemini düşünürüm.
En yakın çevremden başlayarak,
Tüm ülkede yalansız bir yaşamın hayalini kurarım.
Hiç kimse yalan söylemese ne olur? diye sorar,
Sorunsuz bir topluma yaratmanın, en ucuz yolu gibi gelir bana.
*
Hemen herkese öğretilmiştir ki 'İçki bütün kötülüklerin anasıdır'
Yalan söylemek de öyle.
Yalanın yanlışlığı da benzer ifadelerle anlatılır.
Toplumdaki karşılıkları ise aynı değildir.
Toplum içki içene daha acımasız olabilirken
Yalan söyleyene karşı daha hoşgörülüdür.
*
Bu tespitim doğruysa,
İçki içenden çok olmalı, yalan söyleyen.
Bana göre de öyledir zaten.
İçki içenden daha çok yalan söyleyen.
Her dinin, her düşüncenin yasak ettiği yalan,
Nasıl oluyor da ortak alışkanlık olarak kalıyor?
Nasıl oluyor da giderek yaygınlaşıyor?
Ve nasıl oluyor da bu kadar meşru olabiliyor?
*
Soruların cevabını düşünenler,
Psikolojik ve sosyal nedenleri var, diyebilir,
Hatta işin içine Patolojiği katanlar da olabilir.
Ama kimse,
Yalanla mücadele edildiğini,
Ve bir şey yapılamadığını söylememeli..
*
Araştırmalar, insanların en az % 60’ının yalan söylediği belirtiyor,
Ortalama 10 dakikalık bir konuşmada yaklaşık 3 kez yalan söylenmekteymiş.
Oranların büyüklüğü yalanla mücadelenin önemini gösteriyor.
Aciz içinde söylenen yalanlar da dahil,
Yalan söylemenin makul bir nedeni olamaz.
Yalan en hafif ifadeyle acizliktir.
İşin hastalık boyutu varsa da tedavi edilmeli,
Yalan söylemeden yaşamak mümkün olmalıdır.
Ne kadar zor olsa da.