Sıdkım sıyrıldı denir ya tam öyle…
Hiçbir şeyin tadı kalmadı.
Hayat neşemiz söndü gibi hissediyorum.
Hatta birçok insan için aşırı öfke hali söz konusu.
Geçenlerde ekinokstu. 21 Mart. Gece gündüz eşitliği. Baharın başlangıcı.
Hayat canlanır dünya üzerinde. İnsana neşe verir. Kışın yorgunluğu kalkmaya ve hayat hareketlenmeye başlar.
Yakın bi geçmişe kadar heyecanlanırdım böyle zamanlarda.
Mutlaka hazırlık yapardım. Şimdi hiç enerji bulamıyorum kendimde.
Sanki hayatta kalmayı başarmak ve akıl sağlığını muhafaza etmek çok büyük iş haline geldi. Öyle bir mücadele ki başka bir şeye enerjisi kalmıyor insanın.
Haliyle günler sıradanlaşıyor.
Yakında bireysel özel günlerimizi de unutursak şaşırmam.
Nereye kadar böyle gidecek dedikçe daha da umutsuzluğa savrulduğumuz zamanlar yaşıyoruz.
Bir yerde gün doğacak elbet. Biz görür müyüz bilmiyorum. En azından bugünkü çocuklar görebilir umarım.
Sadece ülkenin değil, dünyanın delirdiği bir çağda yaşıyoruz maalesef.
İki çok sevdiğim şair tanımlıyor duygularımı.
Turgut Uyar’dan;
Keşke bir şiir okumuş, bir kedi sevmiş olsaydınız. Belki bu kadar kirletmezdiniz dünyayı…
Ve Nazım Hikmet’ten;
… Kabahat senin demeye de dilim varmıyor ama kabahatin çoğu senin canım kardeşim.
Arthur Schopenhauer’un dediği gibi; ‘alt tarafı bir çiçek koklayıp, bir hayvan sahiplenip, birkaç insan tanıyıp, sevip gidecektik bu dünyadan.
Nasıl kötü bir zamana denk geldi ömrümüz.
Vicdansızların, sapıkların, katillerin, nefretin, cehaletin ortasına düştük.