Hayatta her şey değişir. Bir döngüsü vardır yaşamın. Aynı duramaz istese de.
Kimi zaman kötüye gidiyormuş gibi görünse de geçicidir. Sonunda mutlaka düzlüğe çıkar. İyiye yönelir. İleri doğru gelişim esastır çünkü.
Bugün durduğumuz yerden baktığımızda her şey aleyhimize gibi görünse de, direnebilirsek içimizdeki korkuya ve izin vermezsek o korkunun bizi ele alıp hata yaptırmasına.. Mutlaka şartlar lehimize döner.
İnsana hata yaptıran içindeki korkudur çünkü.
Burada bahsettiğim hata aslında bilinen anlamıyla yanlış yapmak değil. Daha çok elimizden geleni yapmaktan geri durmak anlamında.
Korkunun temelinde öğrenilmiş, duyulmuş, şahit olunmuş birtakım deneyimler vardır. Oysa bu deneyimlerin tümü, tüm yaşam içinde sadece kısacık bir andır. Zihnimiz o kısacık anı alır ve bütün bir hayat zanneder.
Korku insanı panikletir. Panik ise görüşümüzü etkiler. Hataya meyilli oluruz, dikkatimiz dağılır.
Korkuya teslim olmamak ise her şeye rağmen elimizden gelenin en iyisini yapmak ve sonucu hayata bırakmaktır. Hayat her zaman akar ve yolunu bulur.
Neden mi söylüyorum bunları?
İçinde yaşadığımız zamanlar herkesi bir umutsuzluğa sürüklüyor maalesef. Ben de bu koşullardan nasibimi alıyorum tabi.
İçimdeki huzursuzluk, gelecek için umutsuzluk, sürekli çırpınıyor gibi hissetmek… Sabah uyanmak bile zor bir hale geliyor zaman zaman.
Tüm olumsuz koşulların yanına bir de, iki kişi yan yana geldiği anda umutsuzluğu besleyen konuşmaların kaçınılmaz olması ekleniyor.
Haliyle etkileniyoruz. Depresyon yakın arkadaşımız olmaya hevesli. Umutsuzluk kaygıya, kaygı korkuya neden oluyor. Paralize oluyoruz.
Yapmayalım bunu kendimize..
Neyin bizle ilgili olduğunu ve neyi değiştirebileceğimizi düşünelim. Gerisi zaten elimizde değil. Ne olacaksa oluyor.
Endişelerimiz engel olmuyor ve çözmüyor hiçbir şeyi. Tam tersi daha da sıkışıyor enerji. Bu kez hayata güvenmeyi deneyelim.
Elimizden geleni yaptığımıza inanıyorsak bırakalım.
Bırakalım ki hayat bizim için yolu açsın.
Endişeyle çözemiyoruz madem bir de bunu deneyelim. Ne kaybederiz ki?