Dünya kaynak yetersizliğini aşabilir. Uzmanlar, 21. yüzyılın ikinci yarısına kadar üretim sıkıntısı çekilmeyeceğini söylüyorlar. Nanoteknolojinin ve genetik mühendisliğinin üretimde bir devrim daha yapacağı belirtiliyor.
Üretimi yapay yöntemlerle arttırmak mümkün. Hollanda, Japonya gibi ülkeler toprak kullanmadan sebze üretmeye başladılar. Bu uygulama yaygınlaşabilir. Yakında tümüyle sanayi ürünü olan domatesler, biberler, patlıcanlar vb. market reyonlarında yerlerini alabilirler.
Peki, bozulan doğa dengesini nasıl halledeceğiz? Hava sıcaklığı rekor düzeylere ulaştı. Kuraklık kapıda. Birçok yerde içme suyu sıkıntısı başladı. İçtiğimiz sulara zehirli atıklar karışıyor. Bitkiler ve hayvanlar risk altında. Bazı türler yok oldu, diğerleri de yok olmak üzere. Ekonomik büyüme hız kazandıkça yarattığı devasa kirlilik doğal dengeyi alt üst ediyor. Yakında birkaç gezegene daha ihtiyacımız olacak ama ne yazık ki elimizde sadece dünya var.
Büyüme hırsından ötürü ekosistem yok olursa bedelini tüm canlılar ödeyecek. Doğal dengenin bozulması ekonomik felaketlere, siyasal çalkantılara ve yaşam koşullarının kötüleşmesine yol açacak. Belki de dünya uygarlığı yok olacak.
Büyümeyi biraz olsun yavaşlatarak bu tehlikeyi azaltabiliriz ama sanayileşmiş ülkelerdeki büyüme hırsı ve savaş kirliliği bu uyarılara aldırmıyor. Onlar ekonomik büyümeyi yavaşlatmak değil daha fazla büyütmek istiyorlar. Doğanın dengesinin bozulması ve insanlık için büyük bir tehdit oluşturması onları durduramıyor.
Bilim insanları ozon tabakasının tehlikeli şekilde inceldiğini ısrarla söylüyorlar. Cilt kanserine yakalananların sayısı ürkütücü boyutlara ulaştı. Ekonomik büyümeyi daha da hızlandıranlar, Ozon tabakasının incelmesini ve cilt kanserlerinin artmasını sorun olarak görmüyorlar. Çözümü daha güçlü güneş kremlerini üretmekte ve kanser tedavi merkezlerini büyütmekte arıyorlar.
Sanayi atıkları yüzünden hava kirliliği, toprak kirliliği, gürültü kirliliği sağlığımızı tehdit ediyor. Doğal bitki florasının bozulması bazı hayvan türlerini kitleler halinde yok etmeye başladı. Dünyamız çok sıcak, çok bunaltıcı, çok kurak hale geldi. Başta ABD ve Çin olmak üzere sanayileşmiş ülkeler doğa felaketlerine aldırmıyorlar. Küresel ısınmayı azaltmak için hazırlanan Kyoto Protokolünü ve Paris Anlaşmasını ekonomik büyümelerine zarar verecek kaygısıyla imzalamıyorlar.
Amerika’nın ve Çin’in sanayi bölgelerinde insanlar hava kirliliği yüzünden sokağa çıkmaya çekiniyorlar. Çin dünya pazarlarına hava temizleme sistemleri ihraç ediyor. Dünya ülkeleri bu hava temizleme sistemlerine binlerce dolar yatırmaya başladılar.
Ekolojik felaket, tahmin ettiğimizden çok daha tehlikeli sonuçlara yol açacak. Tarihin adaleti yoktur. Bu felaketler yaşandığında yoksullar her zaman olduğu gibi zenginlerden daha çok acı çekecekler. Felaketin nedeni zenginler ama ağır sonuçlarına yine yoksullar katlanacak.
Küresel ısınma ve doğaya verilen zararlar hakkında çok söz söylüyoruz fakat bu facianın önüne geçebilmek için ekonomik, siyasi ve sosyal fedakarlıklarda bulunmuyoruz. Dünyanın en güzel dağlarından biri olan Kaz Dağları, altın tüccarları tarafından delik deşik ediliyor. Hemen doğusunda uzanan Madra Dağının durumu da aynı.
Cumhuriyetimizin ekonomik ve kültürel değerlerini acımasızca çarçur eden siyasi iktidar, doğamıza da acımıyor. Yeni bitki örtümüz Toki oldu. Çevre bilinciyle direnen bilim insanları, sanatçılar, aydınlar tepki gösteriyorlar ama arkalarında yoksul halkın kitlesel desteği yok. Neden yok? Çünkü kapitalist ekonomi sisteminde yoksulların hayatı ancak ekonomi büyüdükçe iyileşebilir. Kirasını ödeyemeyen insanlar doğayı korumaktan çok kredi kartı borçlarını dert ederler.