Bütün ülke Mersin’de vahşice öldürülen Özgecan Aslan için ayakta. Kadınlar isyan ediyor.
Güvenlik güçleri Özgecan’ın katil zanlılarını yakalamış adli süreç başlamış. Suç delillerini araştıran ekiplerin yanında, adli tıp uzmanları da otopsi ile Özgecan’ın tam ölüm zamanını araştırıyor.
Oysa Özgecan gerçekte geçen hafta öldürülmedi. Özgecan yıllar önce öldürüldü. Hatta yüz binlerce Özgecan gibi gerçekte hiç yaşamadı. Doğmadan öldürüldü.
Mersin’de öldürülen Özgecan 20 yaşındaydı. Özgecan doğmadan 5 yıl önce İstanbul’da bir başka cinayet işlendi. Eski müftü, din bilgini, yazar Turan Dursun 4 Eylül 1990 günü evinin önünde bir suikast sonucu öldürüldü. İşte Özgecan daha doğmasına 5 yıl kala o zaman öldürüldü.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Profesörü İlhan Arsel Can güvenliği nedeniyle üniversitedeki görevinden istifa ettikten sonra ABD’de yaşamak zorunda kaldı. Özgecan cinayetinden tam 5 yıl önce ABD’de öldü. Özgecan, İlhan Arsel’in ABD’ye göç etmek zorunda kaldığı gün öldü.
Eski Müftü, yazar Turan Dursun İslam şeriatının bütün bağnazlıklarını orijinal kaynaklarına dayanarak eleştirdi. Kitaplar, makaleler yazdı. Sağlığında kimse karşısına çıkıp tartışma cesaretini bulamadı. Ancak katledildikten sonradır ki şeriatçılar dizi dizi TV kanallarına çıkarak Turan Dursun’un yokluğunda O’nu eleştirebildiler. Turan Dursun kadının şeriat kuralları karşısındaki zavallılaştırılıp yok edilmiş durumunu ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor. Öldürülmesinden sonra yayınlanabilen “Din Bu” adlı eserinin özellikle 4. cildinde, 85 ile 94. sayfalar arasında anlatılanlar çok çarpıcıdır.
Yine İlhan Arsel tarafından yazılan “Şeriat ve Kadın” kitabında anlatılanlar Özgecan cinayetinin gerçek nedenlerini, kitabın ilk basımının yapıldığı 1997 yılında açıklamaktadır.
Her vahşi cinayetten sonra yapılan basmakalıp açıklamalar ile canilerin “İslam dini temsil etmedikleri”, “sapık” ya da “meczup” oldukları artık gerçeği gizleyememektedir.
Yıllardır ülkeyi yönetme iddiasındakilerin kadına bakışı, kadını sadece cinsel obje olarak görüp, bütün kötülüklerin kaynağı olarak göstermeleri, nasıl giyinip, nasıl örtüneceklerini, kaç çocuğu nasıl doğuracaklarını tayin etmeye kalkmaları Özgecan cinayetinin gerçek nedenini açıklamaya yetmektedir.
Özgecanlar 1990 yılında Turan Dursun öldürüldüğünde öldüler. Hem de daha doğmadan öldürüldüler. İlhan Arsel ABD’ye göç etmek zorunda kaldığında öldüler. O günden beri doğan her kız çocuğu bir Özgecan adayıdır.
Yıllarca “türban nedeniyle üniversite kapısından döndürülen kızlar” masalı dinledik. Kısa kollu giydi diye polislerce kapıdan çevrilen kızları konuşamadık. “İkna odaları” masalı hep anlatılırken bütün ülke gerçek bir ikna odasına çevrildi. “Türbanlı kızları okula almadı” masalı ile Rennan Pekünlü cezaevine tıkıldı. Başına daha neler geleceğini bilemiyoruz.
Kadınlarımız kendilerinin özgürlüğü için ölümü göze alan Turan Dursun ile İlhan Arsel’in ne söylediğini merak etme, merak etseler bile okuyabilme özgürlüğüne sahip değiller.
Kadınlar için özgürlük, ölme “özgürlüğü” haline getirildi. İmam nikâhı ile ikinci, üçüncü hatta dördüncü kadın olma “özgürlüğü” oldu. Özgürlük ancak “yasaklara uyma özgürlüğü” olarak sunuldu.
Kadınlarımıza özgür olma şansını Avrupa’nın pek çok ülkesinden önce Atatürk armağan etti. TV kanalları “Atatürk’ü sevmiyorum” diyen kızları ekranlara çıkarma “özgürlüğünü” bu iktidar döneminde elde etti. Şimdi Özgecan için sahte gözyaşı döken programlar da yapıyorlar. Hızını alamayanlar da Özgecanların ölümü hak ettiğini söylüyor.
Dünyayı kadınlar kurtaracak. İşte o gün erkeklerimiz de kurtulacak.
Yorumlar kapalı.