Bazıları ona “muktedir” dese de muhteris sıfatı daha çok yakışıyor.
Bir zamanlar MFÖ (Mazhar Fuat Özkan) gurubunun “sen neymişsin be abi” adlı şarkısında olduğu gibi her şeyi O biliyor. Köprülerin nereye yapılacağını, Karadeniz ile Marmara’nın aslında nasıl birleşmesi gerektiğini. Özelleştirilecek kamu mallarının fiyatını da O belirliyor.
Spor kulüplerinin başkanlarından federasyon başkanlarına, milli futbol takımının antrenöründen maaşına kadar hepsini O biliyor ve belirliyor. Hangi maçlara gidemeyeceğini, giderse protesto edileceğini de biliyor.
Beşiktaş iskelesinde Kadıköy vapurundan inen kadınların kıyafetlerinin dekolte olduğunu da O biliyor. Son olarak bir kafeteryanın önünden geçerken sigara içenleri gördü ve sigara denetimlerinin iyi yapılmadığını da bildi.
Kadınların nasıl doğum yapması gerektiğini de biliyor. Kaç çocuk doğurması gerektiğini de…
Nikah şahitliğini yaptığı çiftlere “üç çocuk” uyarısında bulunuyordu. Sonra vazgeçti “beş” dedi. “Üç yetmez. Beş olsun”.
Önceleri anlayamamıştık. Ama O’nun yarattığı “Yeni Türkiye” tablosunu görünce üçün de beşin de yetmeyeceğini anladık.
O’nun yarattığı “yeni Türkiye”de binlerce vatan evladı dağlarda şehit oldu. Binlercesi sakat kaldı. On binlerce emekçi iş kazalarında katledildi. Yine on binlercesi sakat kaldı. Önceleri birer ikişer inşaatlarda tersanelerde can veriyor, onar yirmişer maden ocaklarında yanıp kavrularak öldürülüyor, “güzel öldü” denerek aileleri teselli ediliyordu. Sonraları bu sayı 301’e kadar çıktı. Koskoca Enerji Bakanı ülkenin enerji politikasını düzenlemek yerine ölü sayısının doğru tespiti için günlerce maden sahasında kaldı. Tabut saydı.
Bunlar yetmedi asansörle yere çakılıp ölmelerini izledik. Muhteris’in imam okulundan sınıf arkadaşının inşaatında kusurlu olmayan tek kişi inşaatın sahibi idi.
Sel sularına kapılıp ölenlerin sayısını bilen yok. Bir mucizeyi daha gerçekleştirerek maden ocağında işçileri suda boğmayı başardılar. Cumhuriyet Bayramı törenlerini iptal etmek için 18 işçinin ölümünü ilan etmeden “ulusal yas” ilan ettiler. Enerji Bakanı yine ceset saymak için gece gündüz orada bekliyor. İşçilerin öldüğünü söyleyenleri fırçalıyor. Ama önceden hazırlanmış tabutların fotoğraflarını basan gazeteleri de fırçalıyor.
Bütün bunlar olup biterken ekmek parası uğruna 24 kişilik minibüse 45 kişinin bindirildiği tarım işçilerinin aracı kaza yapıyor. Tesadüfe bakın ki yine 18 kadın işçimiz birden ölüyor. Madendeki su baskınında öldüğü kabul edilmeyen 18 madencimiz için yas ilan edilmişken 18 tarım işçisi için yas ilan edilmiyor. Uyanık basınımız ise “dayıbaşı” denilen Ortaçağdan kalma sömürü düzenini de “keşfediyor”. Her yıl karayollarında kaybettiğimiz binlerce cana işçiler de ekleniyor. Aynı gün Bartın’da 2, Zonguldak’ta 1 maden işçisi daha katlediliyor. Bu ölümlerin haberinin basına yansıdığı gün bu kez Kayseri’den yine tarım işçileri ile ilgili trafik kazasından 2 ölüm haberi daha geliyor.
Yukarıda bir kısmını sıraladığımız bu toplu ölümlerde aynı aileden birden fazla kişinin de can verdiğini sıklıkla görebiliyoruz.
Sanayideki tüp patlamaları, apartman çökmeleri, vapur ve tren kazaları gibi “takdir-i ilahi” denen kazalardaki ölümleri de görünce insan düşünmeden edemiyor:
Bu durumda üç de yetmez, beş de…
Kaç olması gerektiğini de yine O bilir…
Yorumlar kapalı.