100 yıl önce emperyalist devletlerin saldırısına uğrayan topraklarımızı savunurken arkadan vurulmuştuk. Bir yandan Çanakkale’de, bir yandan Kafkaslarda, bir yandan Güney cephesinde savaşan Osmanlı devleti Ermeni yurttaşlarımızı ayartarak, bağımsız Ermenistan vaadi ile ayaklandırmış ve cephe gerisini arkadan vurdurmuştu. Rus ve Fransız ordularındaki Ermeni alaylarına ek olarak Ermeni çetecileri erkeksiz kalmış köylerde Türk ve Kürt asıllılara karşı katliamlar düzenliyordu.
Böyle bir durum karşısında Osmanlı Hükümeti, her hükümetin yaptığı, ya da yapması gerekeni yaparak, cephe gerisini güvenlik altına almak amacı ile Ermeni vatandaşları için bu kritik bölgelerde zorunlu göç uygulaması başlattı. İşte bu olaya tehcir (hicret ettirme) diyoruz.
O günün koşullarında bu göç kolay bir olay değildi. Bir yandan zamanın ulaşım koşulları, bir yandan yaşanan acılar ve intikam duyguları, hastalık gibi nedenlerle Türk Kürt ve Ermeni asıllı yurttaşlar arasında büyük can kayıpları yaşandı. Bu nedenle bu olaya mukatele (karşılıklı kıyım) diyoruz. (Benzer bir kırım, bu olaydan 30 yıl sonra İngilizlerin Hindistan’dan çekilip burada Hindistan ve Pakistan adlı 2 devletin kurulması sırasındaki göçler sırasında da çok daha acı şekilde yaşanmıştır.)
Tehcir kararının alınması öncesinde Taşnak Partisinin nasıl kandırıldığına ilişkin belgeler Rus arşivini inceleyen Mehmet Perinçek tarafından kitaplaştırılmış ve çeşitli dillere çevrilmiştir.
Taşnak Partisinin o zamanki sorumluları ve Başbakanı Kaçaznuni bu durumu açıkça itiraf etmektedirler. Bu olayın adı arkadan vurmaktır.
Bu acı olayın yüzüncü yılında Türkiye Cumhuriyetine karşı amansız bir savaş başlatılmıştır. Bu savaşı başlatan ve destekleyenler olayı sadece 1915-1918 arasındaki can kayıpları ile sınırlı tutmayıp 1923 tarihine kadar uzatmakta, böylece Türkiye Cumhuriyetinin Kurtuluş Savaşını “soykırım” olarak nitelemektedirler.
2015 yılına girilirken bu konuda ağır saldırılara uğrayacağımız belli iken, AKP hükümeti buna yönelik önlemler alacağına “soykırım” iddialarının önünü açıcı girişimlerde bulundu. Zamanın ABD Dışişleri Bakanının, zamanın Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu zorla masaya oturtmasından, Bursa’da oynanan Ermenistan Milli maçında Azerbaycan bayraklarını yasaklamaya, Ermeni “soykırım” yalanlarını Avrupa’nın göbeğinde mahkum eden Doğu Perinçek ve arkadaşlarını hapse tıkmaktan, Rus arşivlerinde Ermeni belgelerini ortaya çıkartan Mehmet Perinçek’i tutuklamaya kadar her şey yapıldı.
Son olarak Başbakan Davutoğlu Ermeni tezlerini savunan Etyen Mahcupyan’ı Başbakanlık Danışmanı yaptı. Buna 7 Haziran seçimleri için aday listelerine CHP ve AKP’den aynı tezleri savunan kişilerin yerleştirilmesi eklendi.
Bu konuda AKP iktidarı üzerine düşeni yaptıktan sonra sıra emperyalizmin son taarruzuna geldi. Bir yandan Avrupa parlamentosunda bir karar hazırlığı yapılırken, Papa’da üzerine düşeni yaparak “soykırım” dedi.
AKP iktidarı bu durumu sert şekilde protesto ettiği günlerde Başbakan Davutoğlu’nun danışmanı Etyen Mahcupyan da bildiğimiz tezlerini bu kez resmi sıfatı ile tekrarladı. Mahcupyan bu sıfatı taşımasa, konu o kadar önemli değil. Ama nasıl Ermenistan’ın eski Başbakanı Kaçaznuni’nin itirafları bizim için önemli bir belge ise Mahcupyan’ın “Bosna ve Afrika’da yaşananların soykırım olduğu kabul edilirken 1915’te Ermenilere yapılanlara soykırım dememenin imkânsız olduğuna” ilişkin açıklamaları da o derece önemlidir. Bunun adı da arkadan vurmaktır.
Türkiye 100 yıl sonra bir kez daha arkadan vurulmuştur. “Soykırım” iddialarını tanımanın arkasından tazminat ve daha sonra toprak talepleri gelecektir. Mahcupyan’ın açıklamaları sıradan bir görüş açıklamanın çok ötesindedir.
Yorumlar kapalı.