İnsan İnsansız Olmaz
Kötü günlerini tek başına atlatmak zorunda kalan insanlar “yalnız kurt” gibidirler. Kışı atlatırlar ama yediği ayazı unutmazlar.
Bu insanları artık üzemezsiniz, mutlu da edemezsiniz. Onlar kimseden bir şey beklemezler, medet ummazlar. Kendi kendilerine yetmeyi öğrenmişlerdir, özgüvenleri artmıştır. Kendilerini özgür ve güçlü hissederler.
İncir çekirdeğini doldurmayan sorunlar karşısında insanların nasıl debelendiklerini, nasıl yaygara kopardıklarını görünce sadece gülümser.
Kendilerine bir hayat inşa ederler. Bu hayatın işçisi, mühendisi, mimarı, muhasebecisi, yargıcı, savcısı kendileridir. Böyle büyüyüp olgunlaşırlar. Onlar rüzgârın gücüyle değil, rüzgara karşı koyabildiği için yükselen uçurtmalara benzerler.
Zorlukları tek başına atlattıkları için elleri gibi yürekleri de nasırlaşmıştır. Yollarındaki taşı almalarını beklediklerinin yollarında taş olmalarını unutamazlar. Her düştüklerinde yine kendileri kalkarlar.“Nietzche’din söylediği gibi “Öldürmeyen şey onları güçlendirir.”
Mızmız insanlara tahammül edemezler. Yapamıyorum diyenleri ve teselli etmeye çalışanları sevmezler. Sürüye ait değildirler. Yalnız kalmayı seçerler. Hayata dik dik bakarlar. Bilirler ki bir kemik yüz kere kırılmaz. İnsanlardan hiçbir beklentileri olmadığı gibi onaylanma istekleri de yoktur.
Peki, bu durum normal midir? Bana göre hiç normal değildir. Zor zamanlarını tek başlarına atlatanlar makbulümdür ama onları güçlü ve kahraman sayamam. Gemiyi batırmadan limana demirlemeyi başardıkları için azgın dalgalardan söz edebilirler ama dalgaların kaptanlıklarına dâhil olduğunu bilmeleri gerekir.
Neden yalnız kaldıklarını, onları yalnız bırakanları ve onları zor duruma sokanları sorgulama hakları vardır. Kendilerini yarı yolda bırakanları ya da yollarına taş olanları dostlar listesinden çıkarmaya hakları da vardır ama bunu tüm insanlar için genelleştirmeye hakları yoktur.
Zorlukları tek başına atlatmak zorunda kalan insanlar güçlü değil, güçlü olmak zorunda bırakılmış insanlardır.
Zor zamanları tek başına atlatan insanların diğer insanlara bir süreliğine de olsa güvenmemelerini, onlardan bir şey beklememelerini anlayabilirim. Peki, böyle bir sorun yaşamadıkları halde insanlarla iletişim kurmakta isteksiz davrananlara ne demeli? Bence onlar egolarının tutsağı oluyorlar ya da reddedilmekten korkuyorlar. Bunun adına güçlülük denmez, hastalık denir.
Güçlü insan, çektiği sıkıntılara rağmen insan sevgisini, hoşgörüsünü, bağışlayıcı özelliğini yitirmeyen insandır.
İnsan insansız olmaz. İnsanlar tek başına savaşmayı da birlik olmayı da bilmeli.
“Batı Bizi Kıskanıyor” adlı kitabından
———- ——- ——- ———–
Çıkarlarınızı Koruyun Ama Küçülmeyin
Çıkarlarınızı mutlaka koruyun ama küçülmeyin. Yüz verince astarını isteyenlerden, sahte kahramanlardan, paradan başka hiçbir şeyi olmayan yoksullardan uzak durun.
Ahmakların en belalıları eğitimli olanlardır çünkü düşünmeye niyeti olmayanları kolayca yanlarına çekebilirler. Bunları hafife almayın.
Bu ahmaklara göre ya siz haksızsınız ya da kendileri haklıdır. Siz masum olanlarla kucaklaşın.
Bazen kısa bir “merhaba” birçok şeye kapı açar. Kıymet bilin, çözebileceğiniz düğümü kesmeyin.
Can sıkıntısını bir saniye bile yaşamayın çünkü can sıkıntısı dünyaya tembellikle birlikte gelmiştir. Gülümseyin. Gülümsemek, ışık yanan bir pencere kadar güzeldir.
“Kula minnet eylemem” adlı kitabından