14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde yapılan seçimlerinin ardından ana muhalefet partisinde “değişim” sesleri yükselmeye başladı. “Değişim” isteyen bu kişiler, nasıl bir değişim istediklerini, değişimden ne anladıklarını belirtmiyorlar. Ali’nin yerine Veli’yi getirmekle değişim sağlanır mı?
Söyledikleri şu: “Kılıçdaroğlu, girdiği seçimlerin çoğunu yitirdi, artık çekilsin, partinin önünü açsın, toplum değişim istiyor. Değişim şart!”
Siyaset Tarihi, 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde yapılan millet vekili ve cumhurbaşkanı seçimlerini şöyle anlatacaktır:
“Siyasal iktidar ve ortakları bu seçimleri akıl almaz baskı yöntemleriyle, tehdit ve şiddet gösterileriyle, sahte videolarla, kumpaslarla, din istismarcılığıyla, nefret söylemleriyle ve devletin tüm olanaklarını kullanarak kazanmıştır. Bu zafer, toplumun yarıdan fazlasını yaralayan, inciten, ötekileştiren bir Pirus zaferidir. “
Bu seçimlerde ana muhalefet partisi, ağır ve acımasız koşullara karşın 48% oy almayı başarmıştır. Bu bir mucizedir. Elde edilen başarıda “Millet İttifakına dahil olan sağcı partiler 1% oranında bile katkı sağlayamamışlardır. Ana muhalefet partisi lideri ve ona gönül veren seçmenler kelle koltukta görev yaparak bu mucizenin kahramanı olmayı hak etmişlerdir.
Önce şunu belirteyim. Toplumun olumlu yönde değişim istediği falan yok. 21 yılda şu ülkenin düştüğü duruma bakın. Şeriat isteyen ve eğitimi dincileştirmek için her fırsatı değerlendiren tarikatlar, el üstünde tutulan mafyatik yapılanmalar, aydınlarımıza uygulanan zulümler vb. dayatmalar orta çağa doğru sürüklendiğimizi göstermiyor mu?
Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet halk partisini sosyal demokrat bir çizgiye getirmeye çalıştı. Piyasa ekonomisini ve liberalizmi reddetmedi. İnsan haklarını, kadın haklarını ön plana çıkardı. Partiyi dönüştürmek için elinden geleni yaptı. Dürüstlüğü, çalışkanlığı, hoşgörülü tutumu ve tertemiz bir geçmişiyle barış ortamını yeşertmek için olağanüstü bir çaba sarfetti. İslamcı iktidarın kâbusu oldu.
Şimdi sorulması gereken soru şu: Kılıçdaroğlu ve ekibi tasfiye edilince yerlerine ulusalcı ekip mi gelecek? Kendilerini ulusalcılar olarak tanımlayan bu ekip partiyi sosyal demokrat çizgide tutabilecek mi? Demokratikleştirebilecek mi? Yoksa parti küçük olsun ama bizim olsun mu diyecekler?
Sayın İmamoğlu bir seçenek olabilir mi? Türk halkı popülist liderlerden hoşlanır. İmamoğlu’nda böyle bir potansiyel var ama İmamoğlu kim? Arka planı ne? Sosyal demokrat mı? Partiyi nereye götürecek? Bu soruların yanıtı yok.
Bu süreçte canımı sıkan bir şey daha var: Sözde demokrat bazı gazeteciler, durumdan vazife çıkarıp ana muhalefet partimizin genel başkanını istifaya davet etmeye başladılar. Havuz medyasına göz kırpmaya heveslenen bu kişilere şimdilik şunu söylemekle yetineyim: Bir partinin genel başkanını istifaya davet edebilmeniz için o partinin üyesi olmanız gerekir. Tantana yapmaktan vazgeçin!