Vaktiyle ünlü bir hatibe güzel konuşmanın üç ilkesini sormuşlar. Hatip şu yanıtı vermiş: Birincisi anlatım tarzı, ikincisi anlatım tarzı, üçüncüsü anlatım tarzı.
Anlatım tarzı büyük bir güçtür. Anlatımla zenginleştirilmeyen güç amaçsız ve sıkıcıdır. Anlatım tarzı ses ve jestlerle desteklenmelidir. Bunlardan ses daha önemlidir. Sesin temiz ve kusursuz çıkması gerekir.
Bazı öğretmenler yüksek sesle ve takip edilemeyecek kadar hızlı konuşurlar. Bazıları da sözcükleri çiğneyerek ders anlatırlar. Eğer öğretmen belli bir yörenin aksanı ile konuşuyorsa, cırtlak bir ses sahipse ya da sözcükleri doğru telaffuz etmiyorsa öğrencilerinin gözlerine baksa iyi olur. Öğrencilerin kendisini dinlemediklerini, dinler gibi göründüklerini fark edecektir.
Öğretmen tonlamaya ve vurguya özen göstererek öğrencilerin ilgisinin dağılmasını önlemek zorundadır. Sürekli bağıran bir kişiyi dinlemek yorucu ve sinir edicidir. Ses tonu, iyi bir öğretmeni diğerlerinden ayıran ciddi bir unsurdur.
Öğretmen, işlediği konuyu çok farklı açılardan ele alabilmeli ve konuyu tartışma ortamına sokabilmelidir. Bunun için iyi bir hazırlık yapması şarttır. Ne yazık ki bunu başarabilen öğretmen pek azdır.
Öğretmen, monoton bir sesle istasyon adlarını okuyan istasyon memuru gibi ders anlatamaz. Hazırlık yapılmadan, farklı anlatım tekniklerine başvurulmadan, jest ve mimiklerle desteklenmeden anlatılan konu hayal kırıklığına yol açar. Öğrenci o konudan ve o dersten uzaklaşır.
Bazı öğretmenler, yirmi yıl önce işledikleri konunun aynısını işlerler. Anlatım tekniklerinde ve konularının içeriklerinde farklılık olmaz. Bu monotonluk büyük bir kusurdur; çünkü dünyada her şey hızla değişmektedir. Bu takıntılarında ısrar eden öğretmen, orta çağlardaki tekniklerle ameliyat yapmaya kalkışan bir doktor durumundadır. Eski yöntemlere aşırı bağımlılık ve otorite hastalığı öğrenmeyi verimsiz duruma getirir.
Her cümleyi bir “şey” le doldurmak bağışlanamaz bir hatadır. Öğretmen böyle bir hataya asla düşmemelidir. Konuya hazırlanarak ve elimizdeki notlardan yararlanarak bu olumsuzlukları en aza indirebilir.
Romalı ünlü düşünür ve ünlü hatip Cicero konuşma yapmadan önce ne anlatacağını, nasıl anlatacağını, jestlerini, mimiklerini ezberlerdi. Konuşması deneyimli bir aktör gibiydi. Onun tüm konuşmalarında, günümüz konuşmacılarının veremedikleri bir düşünce bütünlüğü vardır.
Öğrencilerin konuyu anlayıp anlamadıklarını ve karşılaştıkları güçlükleri ortaya çıkarmak için uygulanacak yöntem onlara soru sormaktır. Bu yöntem, öğrencileri çalışmaya yönlendirir. Sınavlar “klasik” ya da “test” tekniğiyle değerlendirilmektedir. Öğretmenler, test tekniğini pek severler çünkü bu teknik bilgiyi daha kolay ve daha hızlı ölçer.
Öğretmen, öğrencinin başarısını tek bir teknikle değerlendiremez. Öğrenci konunun bütününden sorumlu tutulmalıdır. Öğrencinin zekası ve bu zekasını kullanma yeteneği değerlendirilmelidir. Kan tahlili yaparmış gibi uygulanan testlerle karmaşık bir konunun anlaşılıp anlaşılmadığı tespit edilemez. Örneğin, “Mustafa Kemal Atatürk’ü lider yapan özellikler nelerdir?” sorusuna binlerce yanıt verilebilir. Bu soruyu test tekniği ile sormak son derece hatalıdır. Böyle bir basitlik arayışı saçmalığa dönüşür.
Başarısız öğrencilere asla maddi ceza verilmemelidir. Korku zihinsel etkinliği engeller, onların güven duygusunu yok eder. Bu durumdaki öğrencilere cesaret vererek toparlanmasını sağlayabilirsiniz. Eğer yeterince donanımlı ve sabırlıysanız en sorunlu öğrencileri bile kazanabilirsiniz.