Yunus Emre’nin şu dizelerini pek çoğumuz biliriz:
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktır.
Şimdi adını hatırlayamadığım bir yazar da şöyle der: “Kendini bilmek gibi irfan olmaz.”
Kişinin haddini bilmesi kendini bilmesi, kendini tanımasıyla ilgili bir durumdur. Bunun için yeteneklerini, düşüncelerini, inançlarını, değerlerini sorgulaması, kendini yargılama gücüne sahip olması, özeleştiri yapabilmesi gerekir.
Kendini bilen kişi zihnen ve bedenen sağlıklıdır ve daha nitelikli bir yaşam sürer. Kendini bilen bilge insandır, yetersizliklerinin farkındadır, merhametlidir, özgür seçimler yapabilir.
Haddini bilen bilen kişi kendini dev aynasında görmez, havalara girmez. “Bunu yaparım, şunu yaparım, onu da yaparım.” demez. Şöyle der: “Ben onu yapabilirim ama şunu yapamam. “Ben ekonomistim, ben lider ruhluyum, ben hukukçuyum, ben her şeyi bilirim.” diye maskaralık yapmaz.
Haddini bilmeyen insanlar kibirli ve merkezlidir, hırs batağına saplanmışlardır, eziktirler, sonradan görmelerdir, zeka yönünden sorunlu kişilerdir.
Kendinizle yüzleşmeden, hatalarınızı görmeden, eksiklerinizi tamamlamadan, yeteneklerinizin sınırlarını kabullenmeden, cehaletinizin farkına varmadan değişemezsiniz ve gelişemezsiniz.
Haddini bilmeyenler, liyakatsizler, erdemsizler, silikler, lapacılar, omurgasızlar, yetim hakkı yiyenler bu ülkeyi orta çağ karanlığına sürüklediler. Ağızlarından çıkanları kulakları duymuyor. Yalakalık yapanlar, yalan söyleyenler, tuzak kuranlar, sahtekarlıkla başarı kazanmaya çalışanlar derhal ödüllendiriliyor.
Haddini bilmeyenler öğüt vermeyi pek severler, akıl vermeye bayılırlar, her lafa maydanoz olurlar, dedikodu yapmadan yaşayamazlar, eleştiriye asla katlanamazlar; öfkeyle ve hınçla tepki gösterirler. Bunlar kendilerinden iğrenmeden aynaya bakamazlar.
Yazımı Mahsuni’nin dizeleriyle bitireyim:
Haddini bilmeyen halkı ne bilsin!
Haddini bilmeyen hakkı ne bilsin!