Geri bıraktırılmış ülkelerde iktidarı ele geçirenler, makbul insan tipini oluşturmak için tüm güçlerini kullanırlar. Bu insan tiplerinin özgürlük, adalet, hak, hukuk, eşitlik, insan hakları, laik eğitim vb. talepleri yoktur. Bunlar, iktidarın iyi çocuklarıdır.
İktidar açısından makbul ya da iyi çocuk olmanın bazı ölçütleri vardır. Bu ölçütlerden birkaç tanesini belirteyim: Kendine ait düşünceleriniz olmayacak. Liderin düşüncelerini öveceksiniz. Üç maymunu oynayacaksınız. Görmeyeceksiniz, duymayacaksınız, bilmeyeceksiniz. İspiyonculuk yapacaksınız…
İyi çocuklar, iktidarın verdiği dersleri iyi ezberlemişlerdir. Onlara göre ülkeyi dindar ve kindar kişiler yönetmelidir. Kadın erkek eşitliği yaradılışa aykırıdır. Bazı eylemler kimseye zarar vermese bile günah olduğu için engellenmeli ve cezalandırılmalıdır. İçki yasağı getirilmelidir. Eğitim, dini içerikler esas alınarak uygulanmalıdır. Yoksullar çok çocuk yapmalı ve doğum kontrolü yasaklanmalıdır. Kadın tek başına yolculuk yapmamalıdır. Hamile kadın sokağa çıkmamalıdır… İktidar, makbul evlatlarını sosyal konumlarına göre ve etki alanlarına bakarak cömertçe ödüllendirir. Devlete ait kurumlara bu kişiler atanır. Bu atamalar yapılırken liyakata bakılmaz; sadakat ve itaat yeterlidir. Yaptıkları tek iş, liderlerinin söylediklerini aynen tekrar etmek ve verilen emirleri yerine getirmektir. Bunlar değersiz önemlilerdir.
Liyakatsiz kişiler atandıkları kurumları çürütürler. Yabancı dil bilmeyen bir kişi büyükelçi olarak atanabilir. Lise diplomasının sahte olduğu mahkemece tespit edilmiş eski bir güreşçi, bir devlet bankasına yönetim kurulu üyesi olabilir. İktidar gücünü elinde tutanlar bunların bu makamlara atanmasıyla ortaya çıkacak sorunları bilir ama aldırmaz.
Siyasal iktidar ülkedeki yoksulluğu ortadan kaldırmak için elinden geleni yapıyor mu? Üretimi destekliyor mu? Devlet kurumlarındaki savurganlığı önlüyor mu? Eğitimli, yaratıcı ve donanımlı gençleri ekonomiye kazandırabiliyor mu? Ülke gelirlerini adil bir şekilde dağıtabiliyor mu? Kısa sürede zenginleşen ve ülke gelirlerinin büyük bir bölümünü elinde tutan mutlu azınlığa dokunabiliyor mu?
Adaletin sağlanamadığı, zenginliğin ve paranın küçük bir azınlığın elinde olduğu toplumda huzur sağlanabilir mi? Böyle bir ülkede yaşayan insanlar geleceklerine ümitle bakabilirler mi? Halk, dün “evet” dediğine iki gün sonra hayır diyen siyasal iktidara güvenebilir mi?
İşgal ettiği makam gereği tüm toplumu kucaklaması gereken kişinin bir parti başkanı olması, taraf tutması devletin dengesini bozmuyor mu? Asıl sorumluluklarını göz ardı edip tüm gücünü yandaşlarına adayan bir kişi güven verebilir mi?
Bilim dışı yöntemlerle yönetilen ve dalkavukluğun pirim yaptığı bir ülkede muhalif olmak, sorup sorgulamak, eleştiride bulunmak ateşten gömlek giymek gibi bir şeydir. Muhaliflere devlet kurumlarında görev verilmez, itilip kakılırlar, mahkemelerde süründürülürler, tutuklanıp hapse atılırlar. Çünkü bunlar kötü çocuklardır. Vatan haini olabilirler, terörist olabilirler, çapulcu olabilirler, sürtük olabilirler. Ülkenin güvenlik sorunu haline gelebilirler…
İktidar gücünü elinde tutanlar; hoşnutsuzlukları gidermek yerine muhalefeti susturmaya çalışarak, adaletin dengesini bozarak, yolsuzluklara göz yumarak, ötekileştirici bir dil kullanarak, toplum bileşenleri ayrıştırarak, şiddet uygulayarak ülkede huzuru sağlayamaz.