Her şey geçer diyoruz, hayat geçiyor diyoruz.
Bazen geçen zamanı fark edip bir şeyler için geç kaldığımıza hayıflanıyoruz.
Bazen kaçırdıklarımızı ucundan yakalamak için panikle yeni kararlar alıyoruz.
Günün sonunda her şey geçiyor gerçekten. İyi de kötü de geçiyor ve yenisi başlıyor.
Emeklilik sonrasına bırakılan hayaller, o gün geldiğinde ya önemini kaybediyor ya da enerjimiz kalmadığı için içimizde kalıyor.
‘Hayat bir gündür, o da bugündür’ diye bir cümle hatırlıyorum. Kim söylemişse haksız değil.
Ama hem ülke gündemi hem de bireysel hayatlarımızdaki gündemlerden başımızı kaldırıp hayal kurmaya, ne gücümüz kaldı ne de hevesimiz.
Bilinçli olduğunu düşündüğüm kötü haber bombardımanı sayesinde bezdiriliyoruz, hareket edemeyecek kadar yoruluyoruz.
Hele ki hayatı, insanı, ülkesini önemseyen bir insansanız şu an bitkin ve bıkkın hissetmek kadar normal bir şey yok.
Çünkü takip etmeden duramadığımız gündemler tam da böyle hissetmemiz için adeta uğraşıyor. Pes edelim istiyor. Umutsuzca köşemize çekilelim istiyor.
Ama içimize sinmiyor. Sinemez çok normal.
Bu ülkeyi kuranlar bir gün umutsuzluğa düşseydi, bugün burada olamazdık.
Şuan mücadele edenler bir gün pes etse, olacaklar zihnimizin sınırlarını zorlar sanırım.
O yüzden hiçbirimizin pes etme hakkı yok.
Ama dinlenme hakkı var. Arada bir kafayı soğutma, biraz güç toplamak için geri çekilme, sevdiklerimizle güzel anlar paylaşarak kendimizi iyileştirmeye hakkımız var.
Hatta buna mecburuz. Çünkü bu uzun soluklu bir koşu ve bitmeyecek.
Ne ülke gündemi ne de bireysel gündemlerimiz, bu hayat son bulana kadar bitmeyecek.
O yüzden arada durmak, nefes almak, güç toplamak ve sonrasında devam etmek tek yolumuz.
Bertolt Brecht’ in dediği gibi; kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.