20 Mayıs 1926.
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 20 Mayıs 1926 günü Bilecik’ten Bursa’ya Yenişehir üzerinden geçişine tanık olanlardan Halıcı Veysel Uyanık’ın (1916-2008) anılarını ilk kez 2003 yılında dinlemiştim.
Yine aynı yıl içinde, Atatürk’ün Yenişehir’den geçişine tanık olanlardan Emin Lapacı (1915-2007) ve nihayet Köprühisar Köyünde ikamet eden Mehmet Çeri ile yaptığım görüşme de diğer görüştüğüm tanıkları doğruluyordu.
Üçünün de anıları birbirine benziyor, anlattıkları ise yaşları gereği 1926 yılının mayıs ayını işaret ediyordu.
Kesin tarihini ise, Bilecik’te görüştüğüm Hayati Uzun; Atatürk’ün Bozüyük’ten Bilecik’e 20 Mayıs 1926 tarihinde geldiğini ve aynı günde Yenişehir üzerinden Bursa’ya gittiğini söylemişti.
Şimdi Bu Anıları O Günleri Yaşayarak Sırasıyla Gün Yüzüne Çıkaralım:
Önce Veysel Uyanık’ın Bilecik Caddesi’ndeki halı mağazasına uğrayıp Cumhuriyetin ilk kutlamalarını, Atatürk’ü görüp görmediğini ona sormuştum:
O da “elbette gördüm,” deyince çok heyecanlanmıştım. Atatürk’ü gören bu gözlere sahip olan 87 yaşındaki canlı bir tarihle baş başa sohbet etmek benim için büyük bir keyif olmuştu.
Atatürk’ün 1926 Yılında Yenişehir’e İlk Gelişinin Canlı Tanıkları Olan M. Emin Lapacı Ve Veysel Uyanık Bir Arada. (2003 Yılı) Veysel Amca, o günü şöyle anlatıyordu:
“O zaman Hacı Tahir Ağa Mektebi 4’üncü sınıfında okuyordum. Öğretmenimiz Diliçıkık Musta Efendi (Mustafa Nuri Günal), Başmuallim de Sait Beydi. Bizim okulun bütün talebeleri muallimler ve başmuallim olmak üzere Bilecik Yolundaki Zincirli Kuyu mevkiine gitmiştik. (Şimdiki Başoğlu Yağhanesinin bulunduğu yer). O yıllarda mezarlık orada değildi. İsmet Paşa Mektebi ile Kız Mektebi de (Süleyman Paşa Mektebi) oraya geldi. Üç mektebin talebeleri olarak yol kenarına dizilmiştik. Zaman ilerledikçe kasaba halkı da Bilecik yolunu sağlı sollu doldurmaya başlamıştı. Hep birlikte Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla bekliyorduk. Epey bir zaman sonra “geliyor” sesleri yükselmeye başladı. Bilecik Yönüne doğru baktığımızda, şose olan yolda yükselen toz bulutları O’nun geldiğinin işaretiydi. Bir taraftan alkış sesleri diğer bir taraftan sevinç çığlıkları etrafı inletiyordu. Yenişehir tarifi mümkün olmayan bir gününü yaşıyordu. Atatürk üstü açık olan otomobilin arka koltuğunda oturuyordu. Elindeki fötr şapka ile hepimizi selamlıyordu. O’nu görüp de etkilenmemek elde değildi. O bakışlar, o gözler, aman Allah’ım. Ömrümün en güzel günüydü o gün. Çok şükür ki dünyada eşi emsali olmayan, Büyük Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü görmek bana da nasip olmuştu,” deyip sözlerine şöyle devam etmişti:
“Atatürk Bilecik’ten gelirken Köprühisar Köyü halkının nasıl karşıladığını arkadaşım olan Mehmet Çeri”den (1915-2008) duymuştum:
“Köy halkına Jandarma Karakol Komutanı haber vermiş. Hatta beyaz bir beze (Gazi Paşa Sefa Geldiniz) diye yazıp bu bezi köprü girişine astırmış. O gün köyden hiç kimse işine gitmemiş. Uzun bir bekleyişten sonra Atatürk otomobiliyle oraya gelmiş. Otomobilinden inip köylülerle sohbet etmiş. Köyün imamı olan Derbentli Hafız Mustafa ise Atatürk’e; köyde genç insan kalmadığını, hasat zamanı köylünün zorlandığını, bu nedenle köy gençlerinin askerlik görevlerini kendi kasabasında yapmalarını arz edince;
Atatürk’te resmi kıyafetiyle soru sorana ‘Hoca efendi sende köylülerine: Ey cemaat! Bu günden itibaren herkes vakit namazlarını camide değil de, kendi evinde kılsın’ diye söyleyin demiş, hoca da hatasını anlamış.”
Daha sonra da Emin Lapacı (1915-2007) ile yaptığım görüşmede Lapacı Atatürk’ün Yenişehir’e gelişini şöyle anlatmıştı:
“Benim için ömrümde hiç unutamadığım en güzel hatıralarımdandır o gün. O zaman Belediye Başkanı annemin babası olan dedem Ahmet Efendi idi (Ahmet Hamdi Özeç). Kaymakam da Muhiddin Beydi. Ben de İsmet Paşa Mektebi son sınıfındaydım. Baharın son aylarıydı.
Yıl ise 1926 olabilir. Okulumuzun Başmuallimi Zeki Bey, öğretmenimiz de Hüsnü Beydi. O gün Gazi Mustafa Kemal Paşa Yenişehir’e gelecek diye, okulumuzun bütün öğrencileri ve öğretmenlerimiz hep birlikte sevinç içinde Bilecik yolundaki Zincirlikuyu mevkiine (Başoğlu Yağ Sanayinin olduğu yer) gittik. Yol boyunca sıralandık. Kasabamız halkı da yolun sağına ve soluna sıralandı. Bu kuyruk Kumluk Camiine kadar devam ediyordu. Zaman geçtikçe bu kalabalık daha da artıyordu. Bilecik Yolu dümdüz şoseydi. Ne vakit sonra ‘geliyor’ nidaları ve ardından da alkış sesleri, Atatürk gelene kadar kesilmedi. Nihayet geldi ve bizim yakınımızdan geçerken üstü açık olan otomobilin arka tarafında oturuyordu. Elindeki fötr şapkasıyla da hepimizi selamlıyordu. O Yüce insanı ilk gördüğümde, heyecandan dilim tutulacak gibi olmuştu. Daha ileride arabadan indi, önde bulunan birkaç öğrenci arkadaşımızı severek sohbet etti. Rüya gibi gelip geçmişti,” diyor ve ekliyordu:
“O zaman 11 yaşındaydım. O günleri çok iyi hatırlıyorum. Çünkü her türlü eziyeti, düşman zulmünü çeken bilir. Her şeyin kıt olduğu yokluk yıllarında ne acılar, ne korku dolu günler geçirdik. Yunan zulmünde burası beş kez yakılıp yıkılmıştı. Bu vatan için az şehit kanı dökülmedi. Bizleri düşman zulmünden kurtaran, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve silah arkadaşlarına ne kadar şükretsek azdır. Onların kıymetini bizim kadar sizler bilemezsiniz. Cennet-i mekân, ruhları şad olsun” diyordu.
Devam edecek