1940 Yılında Eski Tahıl’ın Girişinin Sağında Dükkânı Bulunan Terzi Abdürrahim’in Yerinden Bir Görüntü.
Makine başındaki, sonradan Yenişehir’in popüler futbolcusu olacak renkli bir kişilik: Köse Kemal. Yanında Berber Mustafa Mumcu, Gazozcu Hasan Okandan.
Ayaktakiler ise: Mekirköylü Mehmet, Babasultanlı Kırmızı Mustafa ve Yenişehir’in popüler terzilerinden Yusuf Ağa. (Fotoğraf kaynağı: Mustafa Mumcu)
Giyim sektörünün en gözde mesleklerinden olan terzilik ve bu işi yapan terziler, yıllarca el emeği ile göz nurları altında büyük bir sabır ve de özenle iğne ucundan rızıklarını sağlarlardı. Bu terziler bir yandan da yarınların ustaları olacak çırak ve kalfaları yetiştirirlerdi. Çünkü onlarla övünmek, onur ve gururları olurdu.
Bugün ise ilçemizde terzilik mesleğini devam ettiren son kuşak ustalardan Ziya Mançolar, Mustafa Doğan, Yakup Canıtez, İlhan Yaşar, S. Ahmet Birol, Hüseyin Aydın, Mustafa Dindar ve Hayrettin Titiz erkek terzisi, Nurettin Çıtak’da bayan terzisi olarak mesleklerini sürdürüyor.
Ama çıraksız ve kalfasız olarak konfeksiyona teslim olmuş durumdalar. Buna rağmen tüm güçlüklere dayanarak uzatmaları oynamaktalar. Yarınlara hizmet edecek ustaları yetiştirememenin ezikliğini, üzüntüsünü içlerinde duyuyorlar.
Eskilerde; temizliği, geçerliliği ve bol kazancı nedeniyle tercih edilen bu mesleki mekânlarda en az 5-6 kişi çalışırdı. Kalfalar ustanın yardımcısı olup, her işi yaparlardı. Çıraklar ise yüzük parmakları bağlı bir şekilde kumaş parçasına boş iğne ile dikiş başta olmak üzere, kömürlü ütüyü yakmak, dükkânın önünü süpürmek gibi ayak işleri görevlerini yerine getirirlerdi.
Terzi damadı olmam nedeniyle bu mesleğin ne kadar önemli bir iş olduğunu, diktiğini müşteriye beğendirmenin güçlüğünü, titiz müşterinin ise nasıl ikna edildiğini bilirim. Bunu, çok kibar olan, sesi dahi zor duyulan örnek insan, aile büyüğümüz Ali Ataç’la yaptığımız doyumsuz muhabbetlerde birlikte konuşurduk:
Yıl 1937. Ali Ataç’ın Cumhuriyet Caddesi’ndeki dükkânından bir görüntü
Makine başında olan Behçet Demirağ (Dükkânı Eski Tahıl Caddesi’nde idi).
Soldan itibaren: Rahmi Çevik (Sadi Çevik’in ağabeyi), Ustaların Ustası Ali Ataç, bir müşteri, Terzi Cevdet Ataç, Sırrı Ataç (Cevdet Ataç’ın oğlu) ve terzilerin renkli simalarından Hakkı Mete (Dükkânı Şalvarlı Sokak’ta idi).
“Bu mesleğin en önemli özelliği sağlıklı bir ölçü, içine sindirebildiğin kadar prova, temiz olmak kaydıyla, titiz bir işçilikten ibarettir” derdi.
Diktiği elbiseleri müşteri üzerinde görmek, temiz kullananları ise zevkle seyretmenin usta için en büyük keyif olduğunu belirten Ali Ataç; bu zevki de çok samimi dostu, model tipli insan dediği İngiliz Mehmet (Göktekin) üzerindeki elbiselerde yaşadığını söylerdi.
Onu, çok sevdiği mesleğinden ancak ölüm ayırabildi. (1983).
“1930’lu yılların modası golf ve süvari külot pantolonlar spor ceketle; kruvaze ceketler de klasik pantolonlarla tercih edilirdi” diyen eski terzilerden merhum Halıcı Veysel Uyanık:
“Terziliğe önce M. Emin Usta’nın yanında 1930’larda başladım. Sonra Ali Ataç’ın yanında devam ettim. Takım elbise 5 liraydı. Askere gittim, geldim. 1941 yılında kendi dükkânımı açtım. 28 yıl bu işi yaptıktan sonra 1969’da halıcılığa başlayarak mesleğimi bıraktım. Takım elbise de 150 lira olmuştu. Eskiden tornistan dediğimiz ters yüz çevirmeyi eski ceket ve pantolonlara yapardık. O zaman yokluk vardı. Vakti olmayan ise yamalı giyer, öyle gezerdi. Yırtık ve sökük giyenler ise ayıplanırdı. Daha sonraları gelişen teknoloji ve sanayileşme ile konfeksiyonlar ortaya çıktı. Büyük balıklar küçük balıkları yutar örneği insanlar da süvarileri, tornistanları ve yamaları unuttu. Daha ucuz olan hazır giyime hücum başlayınca, bizim meslekte o gündür, bugündür cazibesini yitirmeye devam ediyor. Dolayısıyla unutulmaya yüz tutan mesleklerden biri olmaya doğru hızla yol alıyor” diyordu.
İlçemizin ilk bayan terzisi Coşkun Uluköy ise (Marangoz Rıza Usta’nın oğlu):
“Bu mesleği Arif Horoz ustadan öğrendim. 1957 yılında da bayan terzisi olarak ilk dükkânı ben açmıştım. Baştan müşteri dükkâna gelemediği için ben müşterinin evine giderek ölçü alır ve prova yapardım. Daha sonraları o güveni sağlamış olacağım ki bu kez müşteriler gönül rahatlığı ile dükkânıma gelmeye başladı” derken bayan terziliğindeki güvenilir olmanın önemine dikkat çekiyordu.
Pijama ve gömlek işi İbrahim Lapacı ile Ergin Oğuz’un uzmanlık alanına girerdi. Hele hele İbrahim Lapacı’ya verdiğimiz siparişin akıbetini sorduğumuzda:
“Bitmek üzere, nesi kaldı ki be gülüm? Önü-arkası, kolu-yakası bir de iliğiyle düğmesi oldu mu bitecek” derdi. Bu tarzı çok hoşumuza giderdi. Gömlek bitmesinde bu tekerlemeyi dinlemeyi ondan isteyelim derdik.
Haftada 4-5 takımın dikildiği, bu sayının bayram arifelerine yakın daha da arttığını görürdük. Hatta ilik ve düğme işlemlerinin usta evinde hane halkı tarafından yapıldığını söyleyebilirim. En güzeli de bitmiş takımları gerek dükkânda, gerekse müşterinin evlerine teslim ederken şerbetlik denen bahşişle ödüllendirilen çırağın sevinmesi olurdu.
İşte tüm ömrünü insanları tertemiz giyindirmek için tüketen, nice kişilere bu mesleği öğretip eline ekmeğini veren ustalarımızdan kaybettiklerimizi rahmetle anıyor, yaşamını sürdürenlere sağlıklı bir uzun ömür diliyorum.