Bu köşemizde ilçemizin eski esnaf ve sanatkârlarını siz değerli okuyucularımıza sunarken, bu sayımızda da Manifaturacı, İplikçi, Tuhafiyeci ve Kumaşçı esnaflarımızı tanıtalım istedik.
Aşağıdaki fotoğraftan da anlaşılacağı üzere, diğer esnaf ve sanatkârlarımıza ait cemiyetler gibi, Manifaturacı, İplikçi, Tuhafiyeci, Terzi ve Elbiseci esnafının da bu cemiyet adı altında, o eski Cumhuriyet Bayramı törenlerine nasıl katıldıklarını ve bütün halkımızla birlikte coşku içinde kutladıklarına tanık oluyoruz.
9 Ekim 1935 Cumhuriyet Bayramı’nın 12. yıl kutlamalarında Manifaturacılar, İplikçiler, Tuhafiyeciler, Terziler ve Elbiseciler Cemiyeti resmigeçit sırasında. Sağ başta Ahmet Gülsoy, arkada fötr şapkalı Karaosmanoğlu İbrahim Güvenç ve yanında kasketli olan Alyanakların İbrahim Aşkın’ı görüyoruz. (Kaynak: Oktay Çayman)
O yıllarda Yenişehir de Manifaturacılar Çarşısı deyince, akla hemen Ahmet Efendi Sokağı gelirdi. Burası Ahmet Efendi Çarşısı olarak da anılırdı. Daha önceleri ise buraya Bezzazlar Çarşısı da denirmiş. Bezzaz; Farsça bir isim olup, Türkçe karşılığı bezci, kumaşçı, manifaturacı demektir. Tarihçi Araştırmacı Yazar Salih Erol’un “Hüdaven- digar Vilayet Salnamelerinde Yenişehir Kazası” kitabında 1927 yılına ait meslek dağılımı çizelgesinde, bakkallar 28 kişi ile ilk sırada iken, manifaturacılar da 17 kişi ile ikinci sırada yer almaktadır.
O eski manifaturacılardan Bezzaz Mustafa Efendi, ( İsmail Gökgöz, Eski Belediye Başkanı Mehmet Gökgöz, Ömer Gökgöz
ve Hüseyin Gökgöz’ün babaları), Alanyalıların Mustafa Fevzi Aksoy ( Ahmet Akyüz ve Ahmet Gülsoy’un kayınpederleri), Ahmet Şekip Doğancı (Süleyman, Mustafa ve Şükrü Doğancı’nın babaları), Şıh Abdurrahim Ünsal (Abdullah Ünsal’ın babası), Ahmet Akyüz (Orhan Akyüz’ün babası), Sıtkı İkikardeşler (Ali ve Cevdet İkikardeşler’in babası), Kavaklılı Molla Ahmet Oruç (Ramazan Oruç’un babası), Karaosmanoğlu İbrahim Güvenç ve Alyanakların İbrahim Aşkın’ı sayabiliriz.
Yunan İşgali sırasında ilçemiz, beş kez yakılıp talan edilince Bezzazlar Çarşısı da yağmalanıp yıkılan yerlerden biriydi. Kurtuluş Savaşı sonrası düşman işgaline uğrayıp zarar gören Yenişehir ve köylerinde yeniden yapılanma başlayınca, bu çarşıda o dönemin (1922-1927) Belediye Başkanı Çilingir Ahmet Efendi (Ahmet Hamdi Özeç) zamanında yapılıp, adının da bu sokağa verildiğini öğreniyoruz.
1950’li yıllarda bu sokağın her iki tarafında tek katlı dükkânlar vardı. Kuzey taraftaki yerlerin mülkiyeti Evkâfın yani vakıfların, güney taraftaki yerler ise özel şahıslarındı. Buradaki taşınmazların yer ve tavan döşemeleri, duvarlardaki raflar, kapı ve pencerelerin hepsi ahşaptandı. Rafların önünde uzunca tezgâhlar bulunurdu. Raflardan indirilen tambura sarılı, top halindeki kumaşlar tezgâhtarlar tarafından müşterinin beğenisine sunulmak üzere açılırdı.
O yılların kumaş çeşitleri, kadife, ipekli, tafta, basma, patiska, keten, saten, divitin ve Amerikan bezi türünde kumaşlardı. Ayrıca çeyiz için sandık, hamam tası, havlu takımı, makara halinde satılan gelin telleri mutlaka bulunurdu.
Dükkânların dış kısımlarında, oluklu sacdan imal edilmiş iki kanatlı kepenkler vardı. İki kanat bir dükkân sayılırdı. Bu kepenkleri sabah erkenden açmak, işyerini ve sokağı temizlemek, akşam olunca da tekrar kapatıp alt taraflarından kilitlemek çırakların göreviydi.
14 No.lu yerde Şarklüp vardı. (Akbank Şubesinin olduğu yer). 1938 yılında kurulan bu kulübü ilk çalıştıran kahveci Danyal Usta imiş. Sırasıyla Doktor Osman Şener, Şeytan Mehmet, Naneci Hüseyin çalıştırmış. Kocakulak Ahmet (Yanbollu) ile Sarı Muhittin’in (Kutlu) dönemlerini iyi bilirim. Şarklüp ilçemizdeki bürokratlar ile hatırı sayılır simalarını bir araya getirip kaynaştıran nezih bir mekândı. Böylesi bir kulübün şimdilerde yokluğunu özellikle vurgulamak isterim.
Bu kulübü 1960’lı yıllarda Ahmet Yanbollu ile büyük oğlu Emin Yanbollu çalıştırıyordu. Bizde Cıngışların Sedat Dinç ile birlikte burada garsonduk.
Gerek kulüp içindeki ahenk ve samimiyet, gerekse Ahmet Efendi Sokağındaki o yılların esnafları arasındaki sevgi, saygı ve komşuluk ilişkileri takdire değerdi. Başta gençler olmak üzere herkesin örnek alacağı bu sokak, o dönemlerde hayat fakültesi gibiydi. Burada çağdaş ve bilge insanlar vardı. Onlardan her zaman yeni bir şeyler öğrenilir ve danışılırdı. Çünkü her perşembe İstanbul’a alışveriş yapmaya giden bu esnaflarımız İstanbul’daki tüccarlardan edindikleri bilgi ve tecrübeleri, gördükleri yenilikleri usanmadan paylaşıp bizleri bilgilendirirlerdi.
Pazar günleri hariç, bu sokak her sabah çıraklar tarafından ibriklerle ıslatılıp, süpürülürdü. Bu ortak çalışmaya bizde katılarak, kulübün bu sokağa bakan tarafını ihmal etmez aynen süpürürdük. Bu sokaktaki esnafa çay kahve servisini yapmak için arka kapıyı kullanırdık. Yazın işlerimiz oldukça yoğun olurdu. Hele salı günleri, bu yoğunluk daha da artardı. Birde düğüncü müşteriler esvap düzmeye (çeyizlik eşya alımı) geldiğinde, bir kişi ocakta kalır, diğer çalışanlarla birlikte servis işlerimizi ancak yetiştirebilirdik.
Yaz mevsimi Ahmet Efendi Sokağında çok çabuk ve de hoş geçerdi. Dükkânların müsait yerlerinde bulunan asmaların dalları sokağı boydan boya örterken, yapraklar arasından sarkan üzüm salkımları buraya ayrı bir güzellik verirdi. Hafta sonları, naftalin kokulu dükkânların önünde, hasırlar yayılır, asmaların gölgesinde koyulaşan muhabbetlere doyum olmazdı.
Soğuk kış günlerinde ise iş yoğunluğu azalırdı. Çıraklar işyerlerini erkenden açarken, önce mangala meşe kömürü doldurulur ve tutuşturulduktan sonra, kömürlerin üstüne konik şeklinde yarım bir boru konulurdu. Bu boru kömürün çabuk kor olmasını sağlardı. Mangaldaki kömürler kor haline geldikten sonra, dükkânın müsait bir yerine yerleştirilir ve üzeri külle örtüldükten sonra ısınılırdı. Bu arada da dükkânın bütün temizliği bitmiş, dükkânın da ön tarafı süpürülmüş olurdu. Mal sahipleri de işyerine sonradan gelirdi. Devam edecek
Yorumlar kapalı.