Yenişehirli Nalbantlar(4)

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

tyc

Nalbant Sabri Sığın (1917—2009), Tabakhane Mahallesinden komşumuz olup işyeri de İnegöl Caddesinde idi. İlgili bilgileri almak için, çocukluğu babasının yanında geçen küçük oğlu PTT’den emekli Üzeyir Sığın ile Altay Sitesindeki evlerinde geçmişi birlikte yâd ettik.

nal-3Bir ara çantasından çıkardığı dosyada babasıyla ilgili 13 Şubat 1941 tarihli belge, Nalbant Erlerine Mahsus Şahadetname olup, 11’nci Tümen, 30’ncu Alay 2’nci Tabur 5’nci Batarya da askerlik hizmetini yapan İbrahim oğlu 1333 (1917) Doğumlu Sabri Sığın’a ait olup, 11. Tümen Baş Veterineri Yarbay A. Vecihi Tanaçan imzalıydı.

Diğer belge ise Nalbant Mektepleri ve Nalbantlık hakkında 3277 Sayılı Kanunun, 4. Maddesi gereğince Nalbantların vermek mecburiyetinde bulundukları beyannamedir. Bu beyanname Sabri Sığın imzalı olup, işyeri Yılmaz Mahallesi İnegöl Caddesi No:50 olarak belirtilmiş ve 26.11.1954 tarihinde adı geçen tarafından tanzim edilerek ilgili makama verilmiştir.

Daha sonra da albümdeki resimlerden, iki tanesini bana uzattı. Bir yandan da, anne ve babasının son nefesine kadar yanlarında bulunmanın huzur ve mutluluğu içinde anılarını anlatmaya başladı:

            Nalbant Sabri Sığın’ı Oğlu Üzeyir Sığın Anlatıyor

nal4

Babam askere gitmeden önce Ulucami Mahallesi’ndeki Nalbant Mehmet Güler Ustanın yanında yetişmiş. Buradan askere giderek 11 aylık eğitim ve sınav sonunda Nalbantlık Şahadetnamesini almış. Terhis olduktan sonra da İnegöl Caddesi Tuna Çıkmazının köşesinde, mülkü Tayyareci Hüseyin’e ait olan bu işyerinde 70’li yıllara kadar nalbantlığı sürdürmüştü. Bu işyerinde koşum hayvanlarından at, eşek, beygir, katır, manda, öküz ve inek de nallardı.

Ayrıca bu hayvanların hastalıklarıyla ilgilendiği gibi veteriner yardımcılığı da yapardı. Nalbantlık hüner ve sabır isteyen bir iş koluydu. Hayvanın ayağına hatalı bir nal çakıldığı zaman o hayvanın sakatlanmasına sebep olunurdu. Babam nal imalatı yapmadığı için her hayvanın ayaklarına uyacak şekilde nal serileri dükkânda her zaman hazır bulunurdu. Öküz nallarında gerekli olan yerleri, hayvanın ayağına uyacak şekilde kollu makasıyla kenarlarını keserek düzeltir sonra da o kesilen yerleri örsün üzerinde çekiciyle dişlerdi.

Dükkânımızın zemini kabarmış toprak gibi yumuşaktı. Buraya nallamak için yatırılacak çift tırnaklı hayvanların vücutları zedelenmesin diye de dikkat edilirdi. Dükkânda nallama diye de adlandırılan özel çekiç, mıh uçlarını kesmek için ayrı, tırnak uçlarını koparmak içinde ayrı birer kerpeten, tırnakları tıraşlamak için suntıraç, tırnak düzeltilmesinde kullanılan yan keski ve törpü, kayışlar, urgan, yanık yağ, fırça, mıh çeşitleri ve nal çeşitleriyle birlikte kolla çalışır makas, zımba makinesi ve örsü vardı. Nallanacak hayvan tek tırnaklı ise, yularından kısa olacak şekilde bir yere bağlanırdı. Bu hayvanların kuyruğu dengesini sağladığı için kuyruğuna dizgin kayışına benzer bir kayış bağlayarak çifte atması önlenirdi. Aynı kayışın devamı ön ayağın dışından içeri doğru geçirilerek, hayvanın ayak bileğine bağlanırdı. Bu bağlı ayak hayvan sahibi tarafından bükülü halde tutularak nallanacak hale getirilirdi. Hayvanın sağ ayağı nallanacaksa sol dizinde, sol ayağı nallanacaksa sağ dizinde kayış yardımıyla hayvanın ayağını tutardı. Babam hayvanın önce eski nalını söker, tırnağındaki mıhları temizleyerek, tırnağın uzayan bölümlerini kerpetenle kırar, kısaltırdı. Alt düzeyi suntıraç ile tıraşlayarak nalı çakacak hale getirirdi. Gerekirse maya denilen topuk kısmının altını da bir miktar düzlerdi. Önceden hazırlanmış nallardan hayvanın ayağına en uygun olanı seçip, nalı ayak tabanına göre alıştırarak mıh ile tırnağa çakardı. Mıh uçlarını kerpeten ile yana yatırıp kısaltırken, kalan uç kısmını tırnağa perçinlerdi. Her nalda üçerden altı mıh bulunurdu. Nallama işini bitirdikten sonra da nalın sallanmamasına çok dikkat ederdi. Sonra da yan keski ile tırnağın uç kısımlarını tıraşlar, üst kısımlarını da törpülerdi. Arka ayaklara da aynı işlemleri yaparken, kuyruğuna bağlı olan kayış aynı şekilde kullanılır, ayak bileğine bağlanırdı. Bu kayış yardımıyla arka ayak yine atın sahibi tarafından tutulurdu. Şayet hayvan huysuz ise, kayış hayvanın dizinden de dolandırılarak hareket etmemesi sağlanırdı. Nallama işlemleri bittikten sonra, tırnakların yumuşaması içinde üstlerine bir fırça ile yanık yağ ya da katranlı yağ sürülürdü.

Çift tırnaklı hayvanların nallama işlemi farklıydı. Nallanacak olan hayvan yuları kısaltılarak yakın bir yere sağlam bir şekilde sabitlenirdi. Sağ ön ve sağ arka ayakları ikiye katlanmış olan urgana kement yapılarak bilek kısmından bağlanırdı. Urganın bir ucu arka sağ ayaktan içeri doğru uzatılır, diğer ucu da altından sol tarafa verilirdi. Sol taraftaki eleman ipin diğer ucunu hayvanın üzerinden atarak babama verirdi. Babam da hayvanın sağ tarafında bulunurdu. Babam ipleri kastıkça sağ diziyle hayvanı dengeleyerek yatırma pozisyonuna getirir, kuyruğunu ise bir kişi devamlı asılarak gergin tutardı. Dengesi bozulan hayvan sağ tarafına yatarken, kuyruğu tutan eleman bu kez kuyruğu hayvanın sol apışından geçirerek sıkıca tutardı. Bu işleme kuyruk yarma denirdi. Sonra da ayakları tutmak için her iki başında keçe sarılı sabit kayışları olan yuvarlak kalas, hayvanın ayakları arasından geçirilerek, keçeli kısma sabit olan kayışlarla sıkıca bağlanırdı. Bu kalas uçurdum denilen üçgen ya da dörtgen tezgâha kaldırılır, kamalarla bu kalas tezgâha sabitlenirdi. Uzun bir halat nallanacak olan ayak bileğine bağlanırdı.

Çift tırnaklı hayvanların her birine paça denirdi. Bu urgan da paça arasından geçirilerek kızağın arkasında duran kişinin belinden dolandırılır. Nallanacak olan ayağın toynağından bağlanarak aynı şekilde paçanın arasından geçirilen urganla hayvan da nallamaya hazırlanmış olurdu. Ayaklarının bu şekilde bağlanması, bileğinin oynamasını engellerdi. Nallama işlemi her paçaya ayrı yapılırdı. Bunların mıh adedi 4 ile 5 tane idi. Bu sayı paça büyüklüğüne göre de değişirdi.

Eşek nalları kapalı ve mahmuzlu olurdu. Nalça şeklinde olanlar da vardı. Atların da nalları mahmuzluydu. Harman zamanı düvene koşulacak at ve beygirlere düz nal çakılırdı. Harman sonu bu nallar çıkarılıp tekrar mahmuzlu nal takılırdı. Rahvan atlara da düz nal çakılırdı. Nallama işlemleri bittikten sonra bunlara da tırnakları yumuşak tutsun diye yanık yağ veya katranlı yağ ile yağlanırdı. Ben de bu mesleği babamın yanında öğrenmiştim. Hatta hali vakti zorda olan müşteriler müstamel (çıkma) nal çaktırırlardı. Bu işleme de Kayar yapmak denirdi.

Babam hayvan sağlığıyla da ilgilenirdi. Bazı hayvanların ayak bileklerinde pis kan birikmiş olurdu. Bu hastalığın halk dilindeki adı Karakuş’tu. Tırnağın et kısmına geçiş bölgesine Gege denilen aletin ucunu batırır, oradaki pis kanı boşaltırdı. Aspinik ya da Katran sürerek pansuman işlemini de yapardı. Harman zamanı yaklaştığında Yenişehir’in güney tarafındaki köylere giderek buralarda birkaç gün hayvan nallardı. En has müşterisi Çanakkale Gazisi Müstecip Onbaşı idi. Onunla dostlukları ve muhabbetleri çok iyiydi. Motorlu araçlar çoğaldıkça hayvan gücüne gerek kalmamaya başladı. Zamanla nallanacak hayvan adedi de azalınca babamda 70’li yıllarda bu mesleği bırakarak pazarcılık yapmağa başladı.” Diyordu.                                                   Devam edecek

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Yenişehirli Nalbantlar(4)
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.