Bugünlerde birkaç arkadaşım kendi ailelerinde yaşça büyük olan aile bireylerinin sağlık sorunlarıyla ilgileniyor.
Haliyle benim de gündemimde sağlık, yaşlanmak, ölüm gibi temalar yer almaya başladı. Yaşlılık insan hayatında en zor dönem olabilir.
Aklının yettiği ama bedeninin yetemediği birçok şey oluyor.
Tahmin ediyorum ki duygusal olarak da zor bir süreç. Ancak asıl mesele hastalıklar başladığı zaman başlayan zorluklar.
Birilerine muhtaç olma hali, acı çekmek, hayattan keyif alamamak gibi süreçler o zaman başlıyor.
Hasta olanlar için Allah yüzünü hayırlı tarafa çevirsin derler. Ya da Allah hayırlı ölüm versin diye dua ederler.
Bana çok saçma gelirdi. Ölümün hayırlısı mı olur diye düşünürdüm. Artık mantıklı geliyor. Ölümün de hayırlısı varmış, ölememek de büyük bir sorunmuş meğer.
Ama asıl mesele hayattayken, sağlığın yerindeyken güzel zaman geçirebilmek.
Hani diyorlar ya anın kıymetini bilmek. Gerçekten öyle.
Enerjin varken gezebilmek, kafan çalışıyorken öğrenebilmek, canın istiyorken yiyebilmek, sevdiklerin hayattayken ve yanındayken kıymetini bilmek…
Çünkü sonunda hepsinin bittiği bir zaman geliyor. İnsan hayatı bırakmasa da hayat insanı bırakıyor.
Gidenlerin yerine başkaları geliyor. İşler, konumlar, eşyalar vb. kısaca canlı olmayan her şey el değiştiriyor. Biz gidiyoruz, onlar kalıyor.
Hal böyleyken canlı olmayan şeyler için canımızı yormanın bir anlamı yok. Canlı olanlarla ilgilensek yeter.
Söylemesi kolay ama yapması zor farkındayım. İnsan tabiatı gereği hep fazlasını istiyor.
İşte insan olmanın sınavı da burada başlıyor bence.
Tabiatına rağmen, sahip olma isteğiyle baş edebilenler hayatta mutlu oluyor. Diğerleri hep fazlasını isterken ömürlerini tüketiyor.
Hangi tarafta olacağımız tamamen tercihimize kalmış.
Karar vermeden önce, bu çerçeveye biraz dışardan bakmayı başarabilsek mutlu olmayı kolaylaştıran yolu seçebilir miyiz?
Denemeden bilemeyiz. Denersek de bir şey kaybetmeyiz.