‘Siz bilinçaltınızı bilince dönüştürene kadar, o sizin hayatınızı yönlendirecek ve siz ona kader diyeceksiniz.’ Diyor Carl Gustav Jung.
Kaderci bir toplumda yetişmiş bireyler olarak anlamak ve idrak etmek çok zor olsa da deneyebiliriz.
Psikiyatri alanında uzman birçok kişinin yıllar içinde yarattıkları metodlar ve kuramlar, bugün birçoğumuzun hayatı anlamasına ya da kendini tanımasına yardımcı oluyor.
Fakat bilinçaltıyla çalışmayan her terapi yöntemi bence eksik kalıyor.
Çünkü aslında hepimizi bilinçaltımız yönetiyor.
Çocuğun anne karnındaki gelişiminden başlayan yaşam süreci ve karakteri, DNA ile belli ölçüde belirlense de çevresel koşullar çok önemli bir yer kaplıyor.
Daha doğmadan önce çevreyi algılayış biçimimiz, yaşamı algılayış biçimimize yön veriyor. Yetişkin halimizde sürekli tekrar eden deneyimler, mutlaka bilinçaltımızın erken yaşlarda kodladığı bir bilgiden kaynaklanıyor.
Toplumsal hafıza dediğimiz şey, içine doğduğumuz toplumun, erken yaşlarımızda bizi yönlendirmesine sebep oluyor.
Bir taraftan hayatta kalmayı başarmaya odaklı bir zihin, diğer taraftan kodlarla davranışlarımızı belirleyen bilinçaltı.
Çoğu insan kendisini tanıma imkanı bile bulamazken, hayattan beklentisini de bilmiyor elbette.
Ancak kendimizle tanıştığımızda, tüm aydınlık ve karanlık yanlarımızı kabul edebildiğimizde, hayat anlamlı hale geliyor.
Tabii ki süreç söylendiği kadar kolay ve gül bahçelerinde ilerlemiyor. Ama kendimizi tanıma yolunda kararlıysak, kısa bir sürede bilinçaltı, bir oyun alanı haline geliyor.
Kendimizi keşfetme çabası doğal olarak başkalarıyla daha az ilgilenmeyi, dolayısıyla hayatı daha çok kendimiz için yaşamayı beraberinde getiriyor.
Tabii ki buna bencillik diyenler olacaktır. O kişileri olduğu yerde bırakın ve herkesin kendi süreci olduğunu hatırlayın.
Kendi sorumluluğunu almak ve her şeyden önce kendini önemsemek harika olmaz mıydı?
Bence denemeye değer.