Bir soru ve iki cevap var ülkece önümüzde. Herkesi ilgilendiren ve insanları kutuplaştıran.
Tüm ülkede özellikle de tanınmış, takip edilen insanlar tarafından çekilen videolar paylaşılıyor. Cevaplarını açıklayanlarla beraber takipçileri de kutuplaşıyor ve gerginlik giderek artıyor.
Bugüne kadar görülmemiş bir bölünme tırmanırken bir taraftan da istenilen cevabi vermeyenlere cezalar kesiliyor.
Korkuyorum.
Tüm başımıza gelme olasılığı olan şeylerden, insanların kontrolsüz öfkelerinden, alenen yapılan linç girişimlerinden, güvenliğimizi tehdit eden söylemlerden korkuyorum.
Sorulan soruya verilecek cevabın önem teşkil etmemesinden de korkuyorum.
Bir noktada korkunun tüm hayatımıza hükmetmesinden, akıl, vicdan ve sağduyunun yok olmasından da korkuyorum.
Çocukluğumda Erkan Yolaç’ın sunduğu bir program vardı. Evet-Hayır yarışması. Yarışmada bu iki cevaptan birini söylediğinde kaybediyordu yarışmacı. Tüm yarışma bunun üzerine kuruluydu ve çok eğlenceliydi.
O yarışma geliyor aklıma. Şimdi biz bu iki cevaptan birini vermek zorundayız. Yarışmanın tersine vermezsek kaybediyoruz o kesin.
Peki, verirsek her koşulda kazanabiliyor muyuz yoksa cevaplardan sadece bir tanesi mi doğru kabul ediliyor. Ben en büyük tereddüdü bu konuda yaşıyorum.
Bizim ülkemizin insanı sağduyulu ve hep uçurum kenarından dönen bir karakter göstermiş tarih boyunca. Hep duygusal kararlar vermiş ve hep belli ölçüde kabadayı tavırlarıyla hareket etmiş.
Bu yükselen gerilimin sebebinin de bu karakter özelliği olduğunu düşüyorum ancak ortaya çıkan ve davranış şekillerini mensubu olduğum millet ile bağdaştıramadığım, sayıca azımsanmayacak ölçüde bir grup var ki, canilik ve şiddette sınır tanımaz bir tavırla saldırganlık gösteriyorlar.
İşte ben en çok onlardan korkuyorum. Çünkü doğada tüm doğal seleksiyon içinde ve tüm hiyerarşide olan ahlak davranışlarına bile uyum göstermiyorlar. Nerede kaldı insan olma erdemi.
Sanırım bu konuda yaşayarak görüp öğrenmekten başka çaremiz yok. Bir de tabi insanlık görevi olarak en azından etrafımızdakileri sağduyuya davet etmek hayati önem taşıyor.
Ülkemizde bu yoğun ve karışık gündem varken dünyada var olan olası felaket senaryolarına da bakmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü dünya yok olduğunda ortada yönetilebilecek bir devlet de kalmayacak. Tıpkı insan ölüm gerçekleştiğinde geri kalan hiçbir şeyin anlamı kalmadığı gibi. Bu konuda’ geçtiğimiz haftalarda iki önemli haber okudum.
Biri ’kıyamet saati’ adıyla tüm dünyanın geleceğini araştıran ve dünyanın yok oluş tarihini öngören bir oluşumun süreyi 30 saniye daha kısalttığı haberi.
Diğeri yine benzer bir konudan bahseden ‘Homo Sapiens’ kitabının yazarı ile yapılan bir röportaj. İkisi de dünyanın geleceğinden ve önlem alınmazsa başımıza geleceklerden bahsediyorlar.
Üstelik bireysel çabadan daha önemlisi tüm insanlığın ortak hareket etmesi gerekliliğinden.
Merak edenler için aşağıda linklerini paylaşıyorum.
http://www.ntv.com.tr/dunya/trumpin-baskanligi-sonrasi-kiyamet-saati-ileri-alindi,O6Lc-inIp0eZ3QMptkyh6A
‘Homo Sapiens’in yazarı Harari: ‘Gereksizler’ diye yeni bir sınıf doğuyor
Hepinize iyi haftalar dilerim.